Anne pastayı üç parçaya böldü.
- Mother divided the cake into three parts.
Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
- Death is an integral part of life.
Bu teori üç kısımdan oluşur.
- This theory consists of three parts.
Onun bazı kısımları üzerinde anlaşamadı.
- They could not agree on some parts of it.
Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu.
- The police regarded him as a party to the crime.
Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim.
- I intend to take my position as a third party.
Tom onun kısmen hatası olduğunu kabul etti.
- Tom admitted that it was partially his fault.
Kısmen sizinle aynı fikirdeyim.
- I partly agree with you.
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Yarın partiye gelecekmisin?
- Will you come to the party tomorrow?
Görevimi yapmayı planlıyorum.
- I plan on doing my part.
Tom zaten görevini yaptı.
- Tom has already done his part.
Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?
- Who was at the party beside Jack and Mary?
Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.
- A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th.
İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
- After ten years as business partners, they decided to part ways.
Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
- These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
Niçin ayrılmak istediğine dair fikrim yok.
- I have no idea why you want to part with that.
Kimsenin partiden ayrılmak için acelesi yoktu.
- No one was in a hurry to leave the party.