What an unlucky boy I am!
- Ne şanssız bir çocuğum!
Four is an unlucky number in Japan.
- Dört Japonya'da şanssız bir rakamdır.
It would be unfortunate if he were to fail.
- O başarısız olsaydı şanssız olurdu.
She sympathized with those unfortunate people.
- Şu şanssız insanlara acıdı.
Tom has had many unhappy experiences.
- Tom'un çok şanssız deneyimleri olmuştur.
When Tom lost his wallet, he was out of luck.
- Tom cüzdanını kaybettiğinde şanssızdı.
When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
- Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
- Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
You'll make a fortune by taking a chance.
- Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın.
By good fortune, they escaped.
- Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.
I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
This is your only chance.
- Bu senin yegâne şansın.
Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
By good fortune, they escaped.
- Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
Give me another shot.
- Bana bir şans daha ver.
I knew that I'd break her heart, but I had no choice.
- Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.
Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
- Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
You're lucky Tom didn't hit you.
- Tom sana çarpmadığı için şanslısın.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.
I am giving you a star.
- Sana bir şans veriyorum.
Tom got a chance to start over.
- Tom'un başlamak için bir şansı var.
Tom deserves another opportunity.
- Tom başka bir şansı hak ediyor.
We have the opportunity to make some changes.
- Bazı değişiklikler yapma şansımız var.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.
Goodbye and good luck.
- Güle güle ve iyi şanslar.