4219 is an extremely unlucky number.
- 4219 son derece şanssız bir sayıdır.
Some people believe that thirteen is an unlucky number.
- Bazı insanlar on üçün şanssız bir sayı olduğuna inanmaktadır.
She sympathized with those unfortunate people.
- Şu şanssız insanlara acıdı.
It would be unfortunate if he were to fail.
- O başarısız olsaydı şanssız olurdu.
Tom has had many unhappy experiences.
- Tom'un çok şanssız deneyimleri olmuştur.
When Tom lost his wallet, he was out of luck.
- Tom cüzdanını kaybettiğinde şanssızdı.
Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
- Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic.
- Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.
By good fortune, they escaped.
- Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.
He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
This is your only chance.
- Bu senin yegâne şansın.
This is the chance of a lifetime.
- Bu bir ömür boyu şanstır.
Happiness in marriage is entirely a matter of chance.
- Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
By good fortune, they escaped.
- Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.
This is our only shot.
- Bu bizim tek şansımız.
Give me another shot.
- Bana bir şans daha ver.
This is the big break I've been waiting for.
- Bu beklediğim büyük şans.
Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
- Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
You're lucky Tom didn't hit you.
- Tom sana çarpmadığı için şanslısın.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.
Tom got a chance to start over.
- Tom'un başlamak için bir şansı var.
There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky.
- Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.
Sami went to Canada, looking for opportunity.
- Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.
Tom deserves another opportunity.
- Tom başka bir şansı hak ediyor.
Goodbye and good luck.
- Güle güle ve iyi şanslar.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.