şanssız

listen to the pronunciation of şanssız
Турецкий язык - Английский Язык
unlucky

4219 is an extremely unlucky number. - 4219 son derece şanssız bir sayıdır.

What an unlucky boy I am! - Ne şanssız bir çocuğum!

{s} unfortunate

She sympathized with those unfortunate people. - Şu şanssız insanlara acıdı.

I do find that unfortunate. - Ben bunu şanssız buluyorum.

untoward
unhappy

Tom has had many unhappy experiences. - Tom'un çok şanssız deneyimleri olmuştur.

out of luck

When Tom lost his wallet, he was out of luck. - Tom cüzdanını kaybettiğinde şanssızdı.

fortuneless
inauspicious
star crossed
ill fated
unsuccessful
down on one's luck
distressed
unlucky, unfortunate
hapless
luckless
ill-starred
evil
badly-off
ill-fated
ill starred
starcrossed
deuced
şans
luck

I know what a lucky boy I am. - Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.

If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic. - Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.

şans
fortune

He had the fortune to marry a nice girl. - Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

şans
chance

I had a chance to meet him in Paris. - Paris'te onunla buluşma şansım vardı.

Any chance you know where I put my keys? - Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?

şanssız olmak
to be out of luck
şanssız gün
black-letter day
şanssız kimse
unfortunate
şans
hap

I want to believe there's still a chance for us to be happy together. - Halen birlikte mutlu olma şansımızın olduğuna inanmak istiyorum.

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

şans
{i} show
şans
good fortune

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

He had the good fortune to find a good wife. - Onun iyi bir karı bulmak için iyi şansı vardı.

şans
shot

Give me another shot. - Bana bir şans daha ver.

This is our only shot. - Bu bizim tek şansımız.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

This could be my big break. - Bu benim büyük şansım olabilir.

Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror? - Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
aşkta şanssız
love crossed
yana şanssız olmak
be down on
şans
fluky
şans
hit

I should've hit Tom while I had the chance. - Şansım varken Tom'u vurmalıydım.

Tom was lucky that Mary didn't hit him. - Mary ona vurmadığı için Tom şanslıydı.

şans
Good luck!

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

Tom got a chance to start over. - Tom'un başlamak için bir şansı var.

There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky. - Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.

şans
opportunity

One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education. - Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.

Sami went to Canada, looking for opportunity. - Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

şans
haphazard
Турецкий язык - Турецкий язык
Talihi olmayan, talihsiz
şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay