şanssız

listen to the pronunciation of şanssız
Турецкий язык - Английский Язык
unlucky

What an unlucky boy I am! - Ne şanssız bir çocuğum!

Four is an unlucky number in Japan. - Dört Japonya'da şanssız bir rakamdır.

{s} unfortunate

She sympathized with those unfortunate people. - Şu şanssız insanlara acıdı.

There was an unfortunate incident at home. - Evde şanssız bir kaza vardı.

untoward
unhappy

Tom has had many unhappy experiences. - Tom'un çok şanssız deneyimleri olmuştur.

out of luck

When Tom lost his wallet, he was out of luck. - Tom cüzdanını kaybettiğinde şanssızdı.

fortuneless
inauspicious
star crossed
ill fated
unsuccessful
down on one's luck
distressed
unlucky, unfortunate
hapless
luckless
ill-starred
evil
badly-off
ill-fated
ill starred
starcrossed
deuced
şans
luck

I know what a lucky boy I am. - Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

şans
fortune

He had the fortune to marry a nice girl. - Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

şans
chance

Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II. - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.

Any chance you know where I put my keys? - Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?

şanssız olmak
to be out of luck
şanssız gün
black-letter day
şanssız kimse
unfortunate
şans
hap

Happiness in marriage is entirely a matter of chance. - Evlilikte mutluluk tamamen şans işi.

I want to believe there's still a chance for us to be happy together. - Halen birlikte mutlu olma şansımızın olduğuna inanmak istiyorum.

şans
{i} show
şans
good fortune

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

Most people judge men only by their success or their good fortune. - Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.

şans
shot

This is our only shot. - Bu bizim tek şansımız.

I've never seen a shot like that. - Hiç böyle bir şans görmemiştim.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

Tom can't catch a break. - Tom bir şans yakalayamaz.

Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror? - Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
aşkta şanssız
love crossed
yana şanssız olmak
be down on
şans
fluky
şans
hit

I should've hit Tom while I had the chance. - Şansım varken Tom'u vurmalıydım.

You're lucky Tom didn't hit you. - Tom sana çarpmadığı için şanslısın.

şans
Good luck!

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

I am giving you a star. - Sana bir şans veriyorum.

There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky. - Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.

şans
opportunity

Tom deserves another opportunity. - Tom başka bir şansı hak ediyor.

Sami went to Canada, looking for opportunity. - Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

şans
haphazard
Турецкий язык - Турецкий язык
Talihi olmayan, talihsiz
şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay