We know very well what our chances are.
- Şanslarımızın ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
I'll take my chances with you.
- Şanslarımı sizinle birlikte alacağım.
I know what a lucky boy I am.
- Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic.
- Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.
By good fortune, they escaped.
- Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.
You'll make a fortune by taking a chance.
- Bir şans elde ederek bir kader yaratacaksın.
This is your only chance.
- Bu senin yegâne şansın.
Any chance you know where I put my keys?
- Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
Most people judge men only by their success or their good fortune.
- Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.
She had the good fortune to get into the school she wanted to.
- Şanslıydı ki istediği okula girdi.
Give me another shot.
- Bana bir şans daha ver.
Please give me one more shot.
- Lütfen bana bir şans daha verin.
This could be my big break.
- Bu benim büyük şansım olabilir.
Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
- Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
Tom was lucky that Mary didn't hit him.
- Mary ona vurmadığı için Tom şanslıydı.
I should've hit Tom while I had the chance.
- Şansım varken Tom'u vurmalıydım.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.
Tom got a chance to start over.
- Tom'un başlamak için bir şansı var.
I thank my lucky stars that I'm still alive.
- Hala hayatta olduğum için şansıma şükrediyorum.
There is no security on this earth; there is only opportunity.
- Bu dünyada hiçbir güvenlik yoktur; sadece şans vardır.
One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education.
- Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.
The people exulted over their good luck.
- İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.