I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
I know what a lucky boy I am.
- Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.
He had the fortune to marry a nice girl.
- Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.
He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
This is the chance of a lifetime.
- Bu bir ömür boyu şanstır.
I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
Please give me one more shot.
- Lütfen bana bir şans daha verin.
This is our only shot.
- Bu bizim tek şansımız.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
I want to believe there's still a chance for us to be happy together.
- Halen birlikte mutlu olma şansımızın olduğuna inanmak istiyorum.
I happened along when the car hit the boy.
- Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.
I should've hit Tom while I had the chance.
- Şansım varken Tom'u vurmalıydım.
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.
I wish you good luck.
- Sana iyi şanslar diliyorum.
There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky.
- Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.
I am giving you a star.
- Sana bir şans veriyorum.
There is no security on this earth; there is only opportunity.
- Bu dünyada hiçbir güvenlik yoktur; sadece şans vardır.
Sami went to Canada, looking for opportunity.
- Sami şans aramak için Kanada'ya gitti.
He had the good fortune to marry a pretty girl.
- Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.
Most people judge men only by their success or their good fortune.
- Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.
I knew that I'd break her heart, but I had no choice.
- Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.
Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
- Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
Tom wished Mary good luck.
- Tom Mary'ye iyi şans diledi.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
I met her by chance on a train.
- Bir trende şans eseri onunla tanıştım.
You should give him a second chance.
Do you know Tom by any chance?
- Şans eseri olarak Tom'u tanıyor musun?
Luckily, Tom had some money I could borrow.
- Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.
Luckily he did not see me.
- Şans eseri o beni görmedi.
The chances are two to one against us.
- Şanslar bize karşı bire iki.
We know very well what our chances are.
- Şanslarımızın ne olduğunu çok iyi biliyoruz.