The garden is bare and brown.
- Bahçe çıplak ve kahverengi.
She choked him with her bare hands.
- O, çıplak elleriyle onu boğdu.
Atoms can not be perceived with naked eye.
- Atomlar çıplak gözle görülemez.
Some stars are hardly visible to the naked eye.
- Bazı yıldızlar çıplak gözle güçlükle görülebilmektedir.
Tom told Mary he'd never been to a nude beach.
- Tom Mary'ye daha önce hiç çıplaklar plajına gitmediğini söyledi.
Tom doesn't wear pajamas. He sleeps in the nude.
- Tom pijama giymez. O çıplak uyur.
Many Belarusians came to work naked after their president asked them to get undressed and work.
- Birçok Beyaz Rusyalı onların başkanları onların soyunmalarını ve çalışmalarını istedikten sonra işe çıplak geldi.
They were undressed when I came in.
- Ben içeri girdiğimde onlar çıplaktılar.
Tom and Mary went to a nudist club.
- Tom ve Mary bir çıplaklar kulübüne gittiler.
I once saw a man walk barefoot over hot coals.
- Ben bir seferinde bir adamın çıplak ayakla sıcak kömürlerin üzerinde yürümesini gördüm.
I like walking around barefoot.
- Çıplak ayakla dolaşmayı severim.
Tom is always barefoot.
- Tom daima çıplak ayaklıdır.
The children were barefoot.
- Çocuklar çıplak ayaklıydılar.
It could be seen by the naked eye.
- Çıplak gözle görülebildi.
You can see the stars with your naked eye, and even better through a telescope.
- Yıldızları çıplak gözle, hatta daha da iyisi teleskopla görebilirsin.
You look like a ragamuffin.
- Sen bir baldırı çıplak gibi görünüyorsun.