O olası olmayan bir tesadüf.
- That's an improbable coincidence.
Açıklamanız inandırıcı olmayacak; o gerçek olamayacak kadar imkansız.
- Your explanation won't wash; it's too improbable to be true.
Tom birden inanılmaz şekilde sinirlendi.
- Tom suddenly got incredibly nervous.
O, inanılmaz şekilde iyi çalışır.
- It works incredibly well.
Bu olasılık dışı görünüyor.
- This seems improbable.
O beklenmedik bir rastlantı.
- That is an improbable coincidence.
Mathematically, everything's good. But it seems completely improbable to me.
- Rechnerisch ist alles klar. Aber es scheint mir völlig unwahrscheinlich.
Your explanation won't wash; it's too improbable to be true.
- Deine Erklärungen reimen sich nicht; es ist zu unwahrscheinlich um wahr zu sein.