The actions she took were too careless, and she was left defenseless.
- Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.
Layla killed innocent and defenseless babies.
- Leyla masum ve savunmasız bebekleri öldürdü.
Mary felt vulnerable.
- Mary savunmasız hissetti.
We're still vulnerable.
- Biz hâlâ savunmasızız.
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
He advocates reform in university education.
- Üniversite eğitiminde reformu savunuyor.
I was defending myself.
- Kendimi savunuyordum.
Tom was defending himself.
- Tom kendini savunuyordu.
They defended their country against the invaders.
- Onlar istilacılara karşı ülkelerini savundular.
The defenders checked the onslaught by the attackers.
- Savunucular saldırganlar tarafından yapılan saldırıyı kontrol etti.
I will never forgive you because you did not stick up for me at the meeting.
- Beni toplantıda savunmadığın için seni asla affetmeyeceğim.