O yalnız yürümeyi sever.
 - She likes walking alone.
Yalnız yaşamaya alışkın.
 - She is used to living alone.
Ormanda yalnız başına yaşadı.
 - He lived alone in the forest.
Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
 - When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
 - If I go, you'll be all alone.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
 - They said they only wanted to be left alone.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
 - They just wanted to be left alone.
Tek başına yaşıyordu.
 - She is used to living alone.
Hiroko orada tek başına oturdu.
 - Hiroko sat there all alone.