yer-

listen to the pronunciation of yer-
التركية - الإنجليزية

تعريف yer- في التركية الإنجليزية القاموس.

<span class="word-self">yerspan> fıstığı
peanut

I'm not supposed to eat peanuts. - Yer fıstığı yemem gerekmiyor.

Tom might be allergic to peanuts. - Tom'un yer fıstığına allerjisi olabilir.

her <span class="word-self">yerspan>
everywhere

You can't get lost in big cities; there are maps everywhere! - Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!

A function that is differentiable everywhere is continuous. - Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.

<span class="word-self">yerspan>
location

Show me the location of your camp on this map. - Bana bu haritada kampınızın yerini gösterin.

Please tell me your location. - Lütfen bana bulunduğunuz yeri bildirin.

<span class="word-self">yerspan> ayırtma
reservation

I ought to have made a hotel reservation earlier. - Otelde daha önce yer ayırtmalıydın.

<span class="word-self">yerspan> değişmek
interchange
<span class="word-self">yerspan>
place

They set the time and place of the wedding. - Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.

You know many interesting places, don't you? - Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?

<span class="word-self">yerspan>
floor

The police found some blood on the floor. - Polisler yerde biraz kan buldular.

I spilled egg on the floor. - Yumurtayı yere döktüm.

<span class="word-self">yerspan>
{i} ground

In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth. - Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.

I tripped over a stone and fell to the ground. - Bir taşa takıldım ve yere düştüm.

<span class="word-self">yerspan>
spot

What's your favorite vacation spot? - Favori tatil yerin nedir?

The police arrested the burglar on the spot. - Polisler hırsızı olay yerinde tutukladı.

gidilecek <span class="word-self">yerspan>
destination

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.

They just arrived at their destination. - Onlar gidilecek yerlerine az önce vardılar.

<span class="word-self">yerspan>
{i} terrain

Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance. - Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.

hikâyenin geçtiği <span class="word-self">yerspan>
setting
oturacak <span class="word-self">yerspan>
seat

The seat of the chair needs repairing. - Sandalyenin oturacak yerinin tamir edilmesi gerekiyor.

<span class="word-self">yerspan> ayırtma
booking
<span class="word-self">yerspan>
{i} stand

Tom couldn't see the lake from where he was standing. - Tom durduğu yerden gölü göremiyordu.

Stand where you are or I'll kill you. - Olduğun yerde kal yoksa öldürürüm.

<span class="word-self">yerspan> ayırmak
book
iyi korunan <span class="word-self">yerspan>
bastion
<span class="word-self">yerspan> gösterici
usher
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek <span class="word-self">yerspan>
Once bitten twice shy
gizli <span class="word-self">yerspan>
recess
gözlerden uzak <span class="word-self">yerspan>
seclusion
inci avlanan <span class="word-self">yerspan>
pearl fishery
kalacak <span class="word-self">yerspan>
quarters
kalacak <span class="word-self">yerspan>
rooms
orakla bir defada biçilen <span class="word-self">yerspan>
swath
sık sık gidilen <span class="word-self">yerspan>
haunt
<span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) to
<span class="word-self">yerspan>
{i} quarter

I eat dinner at quarter past seven. - Yediyi çeyrek geçe akşam yemeğini yerim.

<span class="word-self">yerspan> almak
1. to be located in, be situated in (a place): Fethi ön sırada yer alıyor. Fethi's in the front row. 2. (for someone) to be involved in, have a part in (a job, a project). 3. to be in, appear in
<span class="word-self">yerspan> almak
appear in
<span class="word-self">yerspan> almak
to take part

Our company wants to take part in that research project. - Şirketimiz o araştırma projesinde yer almak istiyor.

The important thing is not to win the game, but to take part in it. - Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.

<span class="word-self">yerspan> almak
be in

I don't want to be involved in this affair. - Ben bu işin içinde yer almak istemiyorum.

<span class="word-self">yerspan> ayırtmak
to book
<span class="word-self">yerspan> vermek
allow for
yüksek <span class="word-self">yerspan>
high

Tom certainly has a lot of friends in high places. - Tom'un kesinlikle yüksek yerlerde çok sayıda arkadaşları var.

I still have friends in high places. - Hala yüksek yerlerde arkadaşlarım var.

çevrilmiş <span class="word-self">yerspan>
inclosure
<span class="word-self">yerspan>
{i} where

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday. - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.

(bir <span class="word-self">yerspan>)den
from
-de <span class="word-self">yerspan> almak
join in
ambar gibi (<span class="word-self">yerspan>)
cavernous
ancak <span class="word-self">yerspan> <span class="word-self">yerspan> iyi olan
spotty
arka <span class="word-self">yerspan>
back seat
bilinmeyen <span class="word-self">yerspan>
ultima thule
bir <span class="word-self">yerspan>
anywhere

His daughter is eager to go with him anywhere. - Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.

Tom says he thinks he could live anywhere. - Tom herhangi bir yerde yaşayabileceğini sandığını söylüyor.

brezilya <span class="word-self">yerspan> fıstığı
(Gıda) cashew
derin <span class="word-self">yerspan>
trough
ders okutulan <span class="word-self">yerspan>
class
dipsiz gibi görünen <span class="word-self">yerspan>
abyss
durgun <span class="word-self">yerspan>
backwater
düz <span class="word-self">yerspan>
level area
gezilecek <span class="word-self">yerspan>
ambulatory
gidilecek <span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) go to what
gizli <span class="word-self">yerspan>
recesses
hava-<span class="word-self">yerspan>
(Havacılık) air-ground
her <span class="word-self">yerspan>
anywhere

That kind of thing can't be found just anywhere. - O tür şey her yerde bulunamaz.

Tom can sleep anywhere. - Tom her yerde uyuyabilir.

her <span class="word-self">yerspan>
everyplace
her <span class="word-self">yerspan>
(deyim) up hill and down dale
her <span class="word-self">yerspan>
every place
ihmal edilmiş <span class="word-self">yerspan>
desolate
ikamet edilen <span class="word-self">yerspan>
residence
kirli ve düzensiz (<span class="word-self">yerspan>)
slatternly
sesle <span class="word-self">yerspan> belirleme
echolocation
suni <span class="word-self">yerspan> çekimi
(Askeri) artificial gravity
sıfır <span class="word-self">yerspan> çekimi
(Askeri) zero gravity
uydu <span class="word-self">yerspan> bağı
downlink
uydu-<span class="word-self">yerspan> bağı
(Bilgisayar) downlink
uzak <span class="word-self">yerspan>
distance
yakın <span class="word-self">yerspan>
vicinity
yeni <span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) new location
<span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) topo
<span class="word-self">yerspan>
residence
<span class="word-self">yerspan>
(Askeri) catchall
<span class="word-self">yerspan>
housing
<span class="word-self">yerspan>
trace

The police looked everywhere and could find no trace of Tom. - Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili hiçbir iz bulamadı.

The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom. - Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.

<span class="word-self">yerspan>
(Havacılık) spool
<span class="word-self">yerspan>
duty

Try to fulfill your duty. - Görevini yerine getirmeye çalış.

Come what may, we must do our duty. - Ne olursa olsun vazifemizi yerine getirmeliyiz.

<span class="word-self">yerspan>
party

I'm really glad you decided to come to our party instead of staying at home. - Evde kalma yerine partimize gelmenize karar verdiğinize gerçekten memnun oldum.

We need to rent a room for our party. - Bizim parti için bir yer kiralamalıyız.

<span class="word-self">yerspan>
bin

I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one. - Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.

<span class="word-self">yerspan>
facility
<span class="word-self">yerspan>
swatch
<span class="word-self">yerspan>
venture
<span class="word-self">yerspan>
point

His speech was to the point. - Onun konuşması tam yerindeydi.

Tom pointed to the ground. - Tom yere işaret etti.

<span class="word-self">yerspan>
feature
<span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) in
<span class="word-self">yerspan>
terrane
<span class="word-self">yerspan>
yard
<span class="word-self">yerspan>
employment
<span class="word-self">yerspan>
scar

She's out there somewhere alone and scared. - O orada bir yerde yalnız ve korkmuş.

The natives are scared of this place. - Yerliler buradan korkuyorlar.

<span class="word-self">yerspan>
mark

Open-air markets sell food grown on local farms. - Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.

On your marks, get set, go! - Yerlerinize... Hazır... Başla!

<span class="word-self">yerspan>
subterranean
<span class="word-self">yerspan>
{i} whereabouts

We have no idea about his whereabouts. - Onun bulunduğu yer hakkında hiç bir fikrimiz yok.

We couldn't find out her whereabouts. - Onun bulunduğu yeri bulamadık.

<span class="word-self">yerspan> almak
come in on
<span class="word-self">yerspan> almak
rank

Cotton ranks among the world's most important crops. - Pamuk, dünyanın en önemli ürünleri arasında yer almaktadır.

According to the American journal International Living, Uruguay is ranked among the twenty safest countries in the world. - Amerikan dergisi Uluslararası Yaşam'a göre, Uruguay dünyada en güvenli yirmi ülke arasında yer almaktadır.

<span class="word-self">yerspan> almak
fall into
<span class="word-self">yerspan> almak
go in for
<span class="word-self">yerspan> almak
precondition
<span class="word-self">yerspan> almak
put in an appearance
<span class="word-self">yerspan> almak
be located in
<span class="word-self">yerspan> almak
be in the swim
<span class="word-self">yerspan> almak
rank among
<span class="word-self">yerspan> almak
go on
<span class="word-self">yerspan> almak
(Kanun) enter
<span class="word-self">yerspan> almak
figure
<span class="word-self">yerspan> almak
be situated in (a place)
<span class="word-self">yerspan> almak
fall within
<span class="word-self">yerspan> almak
rank as
<span class="word-self">yerspan> almak
take part

The important thing is not to win the game, but to take part in it. - Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.

They want to take part in the Olympic Games. - Olimpiyat Oyunları'nda yer almak istiyorlar.

<span class="word-self">yerspan> almak
(for someone) have a part in
<span class="word-self">yerspan> etmek
strike
<span class="word-self">yerspan> etmek
etch
<span class="word-self">yerspan> etmek
make an impression
<span class="word-self">yerspan> etmek
leave a mark
<span class="word-self">yerspan> vermek
give (somebody) a seat
<span class="word-self">yerspan> vermek
allow (something) happen
<span class="word-self">yerspan> vermek
give a place
<span class="word-self">yerspan> <span class="word-self">yerspan>
from place to place
yüksek <span class="word-self">yerspan>
upland
yırtık <span class="word-self">yerspan>
tear
önemli <span class="word-self">yerspan>
key position
ıssız <span class="word-self">yerspan>
desolate
ıssız <span class="word-self">yerspan>
the wild
ıssız <span class="word-self">yerspan>
wilderness
<span class="word-self">yerspan>
site

A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must. - Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.

This site is ideal for our house. - Bu yer bizim ev için idealdir.

serin <span class="word-self">yerspan>
cool
adı çıkmış <span class="word-self">yerspan> veya kimse
byword
hamam gibi <span class="word-self">yerspan>
furnace
<span class="word-self">yerspan>
locality
<span class="word-self">yerspan>
situs
<span class="word-self">yerspan>
room

Is there any room to spare in your car? - Arabanızda ayıracak yer var mı?

There is no room to doubt that he is a gifted artist. - Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.

<span class="word-self">yerspan>
earth

Water covers about 70% of the earth. - Su, yeryüzünün yaklaşık %70'ini kaplamaktadır.

In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth. - Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.

<span class="word-self">yerspan>
seat

Tom got into the driver's seat and drove off. - Tom sürücünün yerine oturdu ve uzaklaştı.

Tom showed up early so he could get a good seat. - İyi bir yer alabilmek için Tom erken geldi.

<span class="word-self">yerspan>
situation

Why don't you actually consider your situation instead of just chancing it? - Sadece onu değiştirmek yerine, neden durumunu gerçekten düşünmüyorsun?

If I were you, I would have done the same thing in such a difficult situation. - Yerinde olsam, böyle zor bir durumda aynı şeyi yaparım.

<span class="word-self">yerspan>
abode
boş <span class="word-self">yerspan> var
Vacancy
uygun <span class="word-self">yerspan>
niche
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek <span class="word-self">yerspan>
(Atasözü) - Once burnt twice shy.- A burnt (bunt) child dreads the fire
ekilen <span class="word-self">yerspan>
Additional locations
ekilen <span class="word-self">yerspan>, mezraa
sown land, mezraa
ekini bol ve ucuz olan <span class="word-self">yerspan>
abundant and cheap, where crops
eğimli <span class="word-self">yerspan>
slope
iki borunun birleştiği <span class="word-self">yerspan>
the place where the two pipes together
kalacak <span class="word-self">yerspan> sağlamak
accommodate
ocağın başında yemek yenilen <span class="word-self">yerspan>
renovated dining space at the beginning of the stove
oyuk <span class="word-self">yerspan>
hollow
pazar kurulan <span class="word-self">yerspan>
established in the market place
sığ <span class="word-self">yerspan>
shoal
viran <span class="word-self">yerspan>
ruinous place
<span class="word-self">yerspan>
the land
<span class="word-self">yerspan>
{i} slot
<span class="word-self">yerspan>
placing
<span class="word-self">yerspan>
place of
<span class="word-self">yerspan> alan
appearing in
<span class="word-self">yerspan> alan
located in

Mexico is a country located in North America. - Meksika, Kuzey Amerika'da yer alan bir ülkedir.

Croatia is a country located in the southeastern part of Europe. - Hırvatistan, Avrupa'nın güneydoğu kesiminde yer alan bir ülkedir.

<span class="word-self">yerspan> almak
Take place
<span class="word-self">yerspan> alması
take place
<span class="word-self">yerspan> alt
where lower
<span class="word-self">yerspan> bırakmak
place to leave
<span class="word-self">yerspan> hostesi
ground hostess
<span class="word-self">yerspan> minderi
place mat
<span class="word-self">yerspan> pelidi
Location of Pelit
<span class="word-self">yerspan> tutmak
to occupy a place
<span class="word-self">yerspan> yuvarı
Rounds of place
<span class="word-self">yerspan> yüzü
land surface
<span class="word-self">yerspan> çekimsiz
where gravity
<span class="word-self">Yerspan>
(Tıp) locum
müşterek taktik <span class="word-self">yerspan> istasyonu (Kara Kuvvetleri); müşterek taktik <span class="word-self">yerspan> istasyonu (
(Askeri) joint tactical ground station (Army); joint tactical ground station (Army and Navy); joint tactical ground system
ortak <span class="word-self">yerspan> istasyonu; Kıta Amerikası <span class="word-self">yerspan> istasyonu
(Askeri) common ground station; continental United States ground station
<span class="word-self">yerspan>
station

He took the video to a local TV station. - Bir yerel televizyon kanalı için video çekti.

Is her house anywhere near the station? - Onun evi istasyona yakın bir yerde mi?

<span class="word-self">yerspan>
geo

Georgia is his native state. - Gürcistan onun yerli devletidir.

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

<span class="word-self">yerspan>
(a) seat; (a) room: Matine için iki yer ayırttım. I've reserved two seats for the matinée. Lokantada dört kişilik bir yer buldum. I found a table for four in the restaurant. Bu otelde boş yer yok. This hotel has no vacant rooms
<span class="word-self">yerspan>
place; spot; position; location: Kandilli fevkalade güzel bir yer. Kandilli is an extraordinarily beautiful place. Senin yerin burası. This is your place./This is where you're to be. Eğlence yeri değil burası; ciddi bir işyeri. This isn't a place you come to in order to amuse yourself; it's a place where business is transacted in a serious way. Yerimde olsaydın ne yapardın? If you'd been in my shoes what would you have done? Feramuz Paşa'nın tarihteki yeri pek önemli sayılamaz. Feramuz Pasha's place in history cannot be reckoned an important one. Bu evin yeri hoşuma gidiyor. I like this house's location. Ağrının yerini daha iyi tarif edemez misiniz? Can't you describe more clearly where the pain is?
<span class="word-self">yerspan>
mark (left by something): yara yeri scar left by a wound
<span class="word-self">yerspan>
the earth, the ground: Yere düştü. He fell to the ground. Bütün parası yerde gömülü. All of his money is buried in the ground
<span class="word-self">yerspan>
premises
<span class="word-self">yerspan>
floor: Bebek yerde emekliyor. The baby's crawling on the floor. Yerler halı kaplıydı. The floors were covered with rugs
<span class="word-self">yerspan>
place; location, spot, point; ground; floor; seat; space, room; situation, employment, duty; mark, scar, trace; earth
<span class="word-self">yerspan>
platform
<span class="word-self">yerspan>
locale
<span class="word-self">yerspan>
space

Tom was angry at Mary because she parked in his space. - Tom Mary'ye onun yerine park ettiği için kızgındı.

In the U.S., there are more prisoners than there is jail space for them. So the prisons are overcrowded. - Amerika'da hapishanede mahkumlar için ayrılan yer mahkumlara yeterli değildir.Bu yüzden hapishaneler çok kalabalıktır.

<span class="word-self">yerspan>
standing

There was standing room only in the Regional Express to Nuremberg. - Sadece, Nürnberg Bölgesel Ekspres treninde ayakta duracak yer vardı.

Tom pointed to where Mary was standing. - Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.

<span class="word-self">yerspan>
area

Tom doesn't like people who smoke in no smoking areas. - Tom, sigara içilmesi yasak yerlerde sigara içen insanlardan hoşlanmaz.

All the seating areas are taken. - Tüm oturma yerleri tutulmuş.

<span class="word-self">yerspan>
mother earth
<span class="word-self">yerspan>
terrain, region, area
<span class="word-self">yerspan>
space, room: Otobüsün arka tarafında yer yok. There's no room in the back of the bus
<span class="word-self">yerspan>
(Askeri) geolocation code file; standard specified geographic location file
<span class="word-self">yerspan>
importance, place of importance: Bu maddenin sanayideki yeri yadsınamaz. It can't be denied that this material is of importance for industry
<span class="word-self">yerspan>
post

In the post office, mail is classified according to the place where it is to go. - Postanede, posta gideceği yere göre sınıflandırılır.

Instead of coming directly home, I took the long way and stopped by the post office. - Doğrudan eve gelme yerine uzun bir yol yürüdüm ve postanenin yanında durdum.

<span class="word-self">yerspan>
glebe
<span class="word-self">yerspan>
terraneous
<span class="word-self">yerspan>
the earth, the planet earth
<span class="word-self">yerspan>
position

All the players were in position. - Bütün oyuncular yerlerindeydi.

What would you do if you were in my position? - Yerimde olsan ne yaparsın?

<span class="word-self">yerspan>
stead

The president did not come, but sent the vice-president in his stead. - Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.

If you can't come, send someone in your stead. - Eğer gelemiyorsan senin yerine birini gönder.

<span class="word-self">yerspan>
locus
<span class="word-self">yerspan>
ubiety; pew
<span class="word-self">yerspan>
place, position (of employment)
<span class="word-self">yerspan>
footing
<span class="word-self">yerspan>
passage or part (of something written or spoken): Söylevimin bu yeri alkışlanmaya değer, değil mi? This part of my speech merits applause, doesn't it?
<span class="word-self">yerspan>
piece of land, piece of property: Kalamış'ta bir yer aldık. We bought a piece of property in Kalamış
<span class="word-self">yerspan>
lampoon

It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time. - Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.

<span class="word-self">yerspan>
billet
<span class="word-self">yerspan>
whither
<span class="word-self">yerspan>
{i} ubiety
<span class="word-self">yerspan>
whence
<span class="word-self">yerspan>/araç lazerli <span class="word-self">yerspan> bulma aracı
(Askeri) ground/vehicle laser locator designator
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف yer- في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

-<span class="word-self">yerspan>
Agent suffix, equivalent to -er, appended to some nouns
what's <span class="word-self">yerspan> poison
Eye dialect spelling of what's your poison
<span class="word-self">yerspan>
you

'Still, yer got nice looks,' said Ella.

<span class="word-self">yerspan>
yeah; yes
<span class="word-self">yerspan>
your

'Make yer way down to the station,' he said.

<span class="word-self">yerspan>
you're

Yer a lotta nosey parkers.

<span class="word-self">yerspan>
Yer is used in written English to represent the word `you' when it is pronounced informally. I bloody told yer it would sell. your or you
<span class="word-self">yerspan>
Ere; before
<span class="word-self">yerspan>
pron. (Informal) your
<span class="word-self">yerspan>
{e} ere; before (Archaic)
<span class="word-self">yerspan>
Yer is used in written English to represent the word `your' when it is pronounced informally. Mister, can we 'elp to carry yer stuff in?
التركية - التركية

تعريف yer- في التركية التركية القاموس.

<span class="word-self">yerspan> elması
(Botanik, Bitkibilim) Bu bitkinin besin olarak yararlanılan kök sapı
<span class="word-self">yerspan> elması
(Botanik, Bitkibilim) Birleşikgillerden, kök sapları yumru durumunda olan bir bitki (Helianthus tuberosus)
<span class="word-self">Yerspan>
nokta
<span class="word-self">Yerspan>
(Hukuk) MAHAL
<span class="word-self">Yerspan>
(Osmanlı Dönemi) RİMM
<span class="word-self">Yerspan>
(Osmanlı Dönemi) MEVKİ'
<span class="word-self">Yerspan>
(Osmanlı Dönemi) HAYYİZ
<span class="word-self">Yerspan>
yan
<span class="word-self">yerspan>
Herhangi bir şeye, bir işe ayrılmış bölüm veya alan
<span class="word-self">yerspan>
Bulunulan, yaşanılan, oturulan şehir, kasaba, mahalle
<span class="word-self">yerspan>
Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân: "İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?"- M. Ş. Esendal
<span class="word-self">yerspan>
Gezinilen, ayakla basılan taban
<span class="word-self">yerspan>
Yer yuvarı, yerküre, dünya
<span class="word-self">yerspan>
Bulunulan, yaşanılan, oturulan şehir, kasaba, mahalle: "Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır."- R. N. Güntekin
<span class="word-self">yerspan>
Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân
<span class="word-self">yerspan>
Durum, konum
<span class="word-self">yerspan>
Ülke, bölge
<span class="word-self">yerspan>
Önem
<span class="word-self">yerspan>
Durum, konum, vaziyet
<span class="word-self">yerspan>
Durum, konum, vaziyet. Ülke, bölge
<span class="word-self">yerspan>
Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye
<span class="word-self">yerspan>
Gezinilen, ayakla basılan taban: "Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu."- H. Taner
<span class="word-self">yerspan>
Görev, makam
<span class="word-self">yerspan>
Görev, makam: "Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?"- M. Ş. Esendal. Önem
<span class="word-self">yerspan>
Ekime elverişli toprak parçası, arazi
<span class="word-self">yerspan>
İz
<span class="word-self">yerspan>
Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa
<span class="word-self">yerspan>
Otel, motel vb.nde kalınacak oda
<span class="word-self">yerspan>
Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye: "Ön tarafta bir yer bulup oturunca kurnazlığına pek sevindi."- H. Taner
<span class="word-self">yerspan>
Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal
<span class="word-self">yerspan>
Herhangi bir şeye, bir işe ayrılmış bölüm veya alan. İz. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa
<span class="word-self">yerspan>
(Osmanlı Dönemi) mekân
<span class="word-self">yerspan> <span class="word-self">yerspan>
Birçok yerde
الإنجليزية - التركية

تعريف yer- في الإنجليزية التركية القاموس.

till <span class="word-self">yerspan>
yer kadar