To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
If you see a mistake, then please correct it.
- Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
I'm afraid you have dialed a wrong number.
- Korkarım yanlış bir numara çevirdiniz.
Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
This is not an error.
- Bu bir yanlış değildir.
I thank you sincerely for having shown me the errors.
- Bana yanlışlarımı gösterdiğin için sana içtenlikle teşekkür ederim.
The answers are both incorrect.
- Cevapların her ikisi de yanlıştır.
A new study suggests that hospital records for patients older than 65 are often incorrect, which may lead to serious treatment errors.
- Yeni bir çalışma 65'ten daha büyük hastaların hastane kayıtlarının çoğunlukla yanlış olduğunu ortaya atmaktadır, bu durum ciddi tedavi hatalarına yol açabilir.
The contestant made two false starts.
- Yarışmacı, iki yanlış start yaptı.
Do you think her story is false?
- Onun hikayesinin yanlış olduğunu düşünüyor musunuz?
To make mistakes is not always wrong.
- Hatalar yapmak her zaman yanlış değildir.
If you see a mistake, then please correct it.
- Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
His data is often inaccurate.
- Onun verileri genellikle yanlıştır.
The data is often inaccurate.
- Bilgi çoğunlukla yanlıştır.
Nothing could be more misguided.
- Hiçbir şey daha yanlış yönlendirilmiş olamazdı.
Something seemed amiss.
- Bir şey yanlış görünüyordu.
Something amiss was going on.
- Yanlış bir şeyler oluyordu.
Some bugs were fixed.
- Bazı yanlışlar düzeltildi.
Two wrongs do make a right.
- İki yanlış bir doğru eder.
Two wrongs don't make a right.
- İki yanlış bir doğru etmez.
Tom said that he did nothing wrong and that it wasn't his fault.
- Tom yanlış bir şey yapmadığını ve bunun onun hatası olmadığını söyledi.
A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
- Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
Your policy is mistaken.
- Senin politikan yanlış.
Tom is often mistaken for a student.
- Tom sık sık yanlışlıkla bir öğrenciye benzetilir.
This letter is wrongly addressed.
- Bu mektuba yanlış adres yazılmış.
You were wrongly accused.
- Sen yanlış yere suçlandın.
Tom speaks French so badly that he is often misunderstood.
- Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.
The bad thing about inferiority complexes is that the wrong people have them.
- Aşağılık kompleksleri hakkında kötü şey onlara yanlış insanların sahip olması.