His niece is attractive and mature for her age.
 - Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
He has a son of your age.
 - Senin yaşında bir oğlu var.
Tom's eyes were wet with tears.
 - Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.
I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven.
 - Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.
My father is only fifteen years old.
 - Benim babam sadece on beş yaşında.
I learned to play guitar when I was ten years old.
 - On yaşındayken gitar çalmayı öğrendim.
Fish like carp and trout live in fresh water.
 - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
Take a fresh look at your lifestyle.
 - Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.
John lives in New York.
 - John New York'ta yaşar.
The older you get, the more difficult it becomes to learn a new language.
 - Ne kadar yaşlanırsan, yeni bir dili öğrenmek o kadar zor olur.
He is five years younger than me.
 - O, benden beş yaş küçük.
John is not as old as Bill; he is much younger.
 - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
 - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
Tears came to my eyes.
 - Gözlerimden yaşlar geldi.
The best time of life is when you are young.
 - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
The best time of life is when we are young.
 - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.