veri̇le

listen to the pronunciation of veri̇le
التركية - الإنجليزية

تعريف veri̇le في التركية الإنجليزية القاموس.

verile
let it be given; order to pay
verile
Let it be paid!
verile emri order
for payment
ver
give

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

ver
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

ver
(Bilgisayar) issue

Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets? - Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?

I give you five minutes to resolve this issue. - Sana bu problemi çözmen için beş dakika veriyorum.

ver
(Bilgisayar) export as
ver
{f} given

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

He responded by giving the OK gesture. - EVET işareti vererek yanıtladı.

Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves. - Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.

ver
gave

She gave him a watch. - O, ona bir saat verdi.

I took one, and gave the other apples to my little sister. - Birini ben aldım, diğer elmaları ise küçük kız kardeşime verdim.

ver
{f} grant

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

ver
bring forth
ver
granted

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

ver
cede
verile
order to pay
verile
let it be given
الإنجليزية - الإنجليزية
التركية - التركية
(Hukuk) Verilsin emri; bir paranın ödenmesi için gerekli buyruk
verile
Verilsin
verile
Devlet dairelerinde, ödemenin yapılabilmesi için yetkilinin verdiği yazı
VERİLE EMRİ
(Hukuk) Tahakkuk ettirilen her türlü devlet giderlerinin ödenebilmesi için verilen belge
verile emri
Bir işin yapılması için gerekli izin yazısı
VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
الإنجليزية - التركية

تعريف veri̇le في الإنجليزية التركية القاموس.

ver
(Bilgisayar) sürüm

Tatoeba'nın yeni sürümünü görmeye çok sabırsızlanıyorum. - I'm very impatient to see the new version of Tatoeba.

Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım. - I just bought the latest version of this MP3 player.