He is scared of flying on an airplane.
- Uçakta uçmaktan korkuyor.
He is afraid to fly in an airplane.
- O, bir uçakta uçmaktan korkuyor.
He uses a pencil with a fine point.
- O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
The plane was on the point of taking off.
- Uçak kalkış noktasındaydı.
NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
- NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
Wash eggplants and cut their endings.
- Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
Tom quietly tiptoed out of the room.
- Tom, parmak uçlarında yürüyerek sessizce odadan çıktı.
Tom tiptoed out of the room.
- Tom parmak uçlarına basarak odadan çıktı.
Are you sure it's safe to stand that close to the edge of the cliff?
- Uçurumun kenarına bu kadar yakın durmanın güvenli olduğundan emin misin?
He stood on the edge of the cliff.
- O, uçurumun kenarında durdu.
Fadil went to extremes to cover up his greed.
- Fadıl açgözlülüğünü örtmek için uçlara gitti.
He fell from one extreme to the other.
- O bir uçtan diğerine düştü.
Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit.
- Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.
The plane rose sharply before leveling off as it left the coast.
- Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.
Bats usually fly in the dark.
- Yarasalar genelde karanlıkta uçar.
Words fly, texts remain.
- Söz uçar, yazı kalır.
His Noodliness, the Flying Spaghetti Monster is the ultimate truth in the universe.
- Onun Noodliness'i, Uçan Spagetti Canavarı evrende nihai gerçektir.
Tom wanted a pencil with a softer lead.
- Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.
It was so quiet you could hear a pin drop.
- O kadar sessizdi ki sinek uçsa duyabilirdın.
You could hear a pin drop.
- Sinek uçsa duyabilirsin.
A bat flying in the sky looks like a butterfly.
- Bir yarasa gökyüzünde bir kelebek gibi uçuyor.
Brilliant butterflies flew hither and thither.
- Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.
This is the second time I've flown.
- Bu ikinci kez uçuşum.
If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
- Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic.
- Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.
The cost of flying overseas has risen with the cost of fuel.
- Yakıt maliyetinden dolayı deniz aşırı ülkelere uçuş maliyet arttı.
This pigeon flew from San Francisco to New York.
- Bu güvercin San Francisco'dan New York'a uçtu.
He flew in the face of Jishuku.
- Jishuku'nun karşısında uçtu.
The tail at the rear of the plane provides stability.
- Uçağın arkasındaki kuyruk denge sağlar.
The International Sun-Earth Explorer 3 (ISEE-3) spacecraft made the first ever direct cometary measurements on September 11, 1985 as it flew through the tail of Comet Giacobini-Zinner.
- Uluslararası Sun-Earth Explorer 3 uzay gemisi kuyruklu yıldız Giacobini-Zinner'in kuyruğu boyunca uçarken 11 Eylül 1985'te ilk doğrudan kuyruklu yıldız ölçümleri yaptı.
The town is located in the extreme north of Japan.
- Kasaba Japonya'nın en uç kuzeyindedir.
Wash eggplants and cut their endings.
- Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.