Hayat bir seyahate benzer.
- Life is like a journey.
O, ne zaman bir seyahatten geri gelse, kızı için bir hediye getirir.
- Whenever she comes back from a journey, she brings a gift for her daughter.
Ne keyifli bir yolculuk yaptık!
- What a pleasant journey we had!
Geçen yıl uzun bir yolculuk yaptım.
- I made a long journey last year.
Gezinin amacı, büyükanneyi ziyaret etmekti.
- The object of the journey was to visit Grandma.
Ben mümkünse dünyanın etrafında bir geziye çıkmak istiyorum.
- I want to go on a journey around the world if possible.
O, ne zaman bir seyahatten geri gelse, kızı için bir hediye getirir.
- Whenever she comes back from a journey, she brings a gift for her daughter.
Gerard de Nerval Doğuya Seyahat'i yazdı.
- Gérard de Nerval wrote Journey to the East.
Ben mümkünse dünyanın etrafında bir geziye çıkmak istiyorum.
- I want to go on a journey around the world if possible.
Önümüzdeki ay bir yolculuğa çıkacağız.
- We are going on a journey next month.
Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.
- They finished eighty miles' journey.
Böyle yüksek bir hızda yolculuk etmek olanaklı mı?
- Is it possible to travel at such a high speed?
Tek başına yolculuk etmekten hoşlanır mısın?
- Do you like to travel by yourself?
Yurt dışına seyahat etmek ister misiniz?
- Would you like to travel abroad?
Tom'un tek başına seyahat etmek istemesi çok zayıf bir olasılıktır.
- It's very unlikely that Tom will ever want to travel alone.
... It's literally the travel. ...
... certainly never ceases to surprise the travel and beyond ...