Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
 - It seemed clear the Senate would reject the treaty.
İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
 - We need a clear definition of the concept of human rights.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
 - George has made his position clear.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
 - It's clear that Tom has no intention of marrying you.
O bir şeyi açıklamak istiyor.
 - He wants to make something clear.