Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.
The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
Mary does not like odd numbers.
- Mary tek sayılardan hoşlanmaz.
There are over 100 billion stars in the Milky Way galaxy. If you tried to count them one by one, it would take you over 3000 years!
- Samanyolu galaksisinde 100 milyardan çok yıldız vardır. Eğer onları tek tek saymaya çalışsaydınız bu 3000 yıldan fazla sürerdi!
The movie was so dull that the audience left one by one.
- Film öylesine sıkıcıydı ki seyirciler tek tek ayrılmıştı.
Replace the old tires with new ones.
- Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first.
- Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.
Being an only child, he was the sole inheritor.
- O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
It's better to use plastic chopsticks and wash them than to use disposable chopsticks.
- Plastik çubukları kullanmak ve onları yıkamak tek kullanımlık çubukları kullanmaktan daha iyidir.
One, three, and five are odd numbers.
- Bir, üç ve beş tek sayılardır.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Yol işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
What is written on the road sign? - ONE WAY.
- Trafik işaretinde ne yazılı? - TEK YÖN.
Be careful not to drive the wrong way on a one-way street.
- Tek yönlü bir caddede ters yönde sürmemeye dikkat edin.
This is a one-way street.
- Bu tek yönlü bir sokak.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
There are no wheels on this suitcase.
- Bu bavulda tekerlekler yok.
I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
He flatly turned down our request.
- Teklifimizi açıkca geri çevirdi.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
All you have to do is to write your name and address here.
- Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.
Tom is a technology addict.
- Tom bir teknoloji bağımlısı.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
In a word, it's ridiculous.
- Tek kelimeyle, gülünç.
In a word, she isn't any use.
- Tek kelimeyle, O işe yaramaz.