That red tie doesn't go with your suit. Why don't you wear the green one?
- O kırmızı kravat takım elbisene uymuyor-Niçin yeşil olanını takmıyorsun?
Men's suits are on sale this week at that department store.
- O mağazada bu hafta erkek takımları satılıyor.
Apparently, Tom's car needs a new set of tires.
- Öyle görünüyor ki Tom'un arabasının yeni bir takım lastiğe ihtiyacı var.
The pioneers overcame a set of obstacles.
- Öncüleri bir takım engellerin üstesinden geldiler.
Yumi Ishiyama is the oldest member of Team Lyoko.
- Yumi Ishiyama, Lyoko takımının en yaşlı üyesidir.
Our team defeated them by 5-0 at baseball.
- Takımımız beyzbolda onları 5-0 mağlup etti.
Tom ran into a squad of police officers armed to the teeth.
- Tom tepeden tırnağa silahlı bir takım polis memurlarıyla karşılaştı.
Mary is on the cheerleading squad.
- Mary amigo takımında.
I'll need my own tools.
- Kendi takımlarıma ihtiyacım olacak.
Please bring your toolkit.
- Lütfen araç takımınızı getirin.
The good team spirit in the work group is valued positively.
- Çalışma grubundaki iyi takım ruhu olumlu olarak değerlendirilir.
Tom was wearing scuba gear.
- Tom dalış takımını giyiyordu.
There's a problem with the plane's landing gear.
- Uçağın iniş takımında bir sorun var.
This is my tackle box.
- Bu benim takım sandığım.
That tackle box looks a lot like mine.
- O takım çantası benimkine çok benziyor.
Where did I put my battery pack?
- Pil takımımı nereye koydum?
A totally ordered set is often called a chain.
- Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
A new team was formed in order to take part in the race.
- Yarışa katılmak için yeni bir takım kuruldu.
Tim Howard was the goalkeeper for the United States national team in 2014.
- Tim Howard 2014 yılında Amerika Birleşik Devletleri milli takımının kalecisiydi.
Their team has a strong sense of unity.
- Onların takımının güçlü bir birlik duyusu var.
Nobody brought eating utensils to the party.
- Hiç kimse çatal-bıçak takımlarını partiye getirmedi.
Please bring your own eating utensils.
- Lütfen kendi yemek takımını getir.
Tom opened his toolbox.
- Tom takım kutusunu açtı.
We're on the same team, right?
- Aynı takımdayız, değil mi?
We have a good team right now.
- Şimdi iyi bir takımımız var.
That red tie doesn't go with your suit. Why don't you wear the green one?
- O kırmızı kravat takım elbisene uymuyor-Niçin yeşil olanını takmıyorsun?
I'm too poor to buy a new suit.
- Ben yeni bir takım elbise satın almak için çok fakirim.
Jake quickly threw the ball in to his teammate.
- Jake çabucak topu takım arkadaşına attı.
Tom was a great teammate.
- Tom harika bir takım arkadaşıydı.
I bought a new suit of clothes.
- Yeni bir takım elbise aldım.
The good team spirit in the work group is valued positively.
- Çalışma grubundaki iyi takım ruhu olumlu olarak değerlendirilir.
The team spirit was unbelievable, we were all in this together.
- Takım ruhu inanılmazdı, hepimiz birlikte bunun içindeydik.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
I'll need my own tools.
- Kendi takımlarıma ihtiyacım olacak.
Both girls wear white suits.
- Her iki kız beyaz takım elbiseler giyiyor.
Tom doesn't wear suits.
- Tom takım elbise giymez.
We asked Tom some questions.
- Biz Tom'a bir takım sorular sorduk.
1. Pencerelerin arkasında silme yıldız bir temmuz gecesi, takım taklavatıyla, görkemli bir donanma şenliği gibi kuruluyor.- A. İlhan.
2. İşe giderken takım taklavat dolu valizimizi tramvaya alırlar mı diye korka korka sorduk.- B. R. Eyuboğlu.