Onu izlemek sancılıydı.
 - That was painful to watch.
Çıplak gözle zor görülebilecek bir tahta kıymığı, Tom'un parmağında çok sancılı bir enfeksiyona neden oldu.
 - A splinter of wood, barely visible to the naked eye, caused a very painful infection in one of Tom's fingers.
Bu acıya dayanamıyorum.
 - I can't stand this pain.
Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
 - His face is distorted by pain.
Sırtımda kötü bir ağrım var.
 - I have a bad pain in my back.
Midemde ara sıra olan ağrılar var.
 - I have occasional pains in the stomach.
Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.
 - Cézanne knew how to paint nature in a new way.
Emeksiz kazanç olmaz.
 - No gains without pains.