تعريف sparingly في الإنجليزية التركية القاموس.
- tutumlu bir şekilde
- tutumlu olarak
- sparing
- tutumlu
Ünlem işaretini tutumlu kullanın.
- Use the exclamation point sparingly.
- spare
- yedek
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Yedek bir gömleğim yok.
- I don't have a spare shirt.
- sparingly soluble
- (Kimya) eser miktarda çözünür
- spare
- {f} canını bağışlamak
- spare
- {s} boş (zaman)
- spare
- {f} öldürmemek
- spare
- {f} harcamamak
- spare
- {f} kaçınmak
- spare
- (Askeri) YEDEK: Bir teçhizatın veya sistemin bakım veya tamiri için ikmal edilmiş montaj, tali montaj veya münferit parçası
- sparing
- tedbirli
- spare
- fazla olarak
- spare
- azlık
- spare
- kıyamamak
- spare
- ince yapılı
- spare
- bağışlamak
- spare
- fazla (para)
- spare
- kaçmak
- spare
- ince
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
- spare
- yedekli
- spare
- bol olmayan
- spare
- kurtarmak
- sparing
- pike
- spare
- fazla
Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
- Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
- spare
- arık
- spare
- boş
Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
- Yuriko arranges flowers in her spare time.
Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
- I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
- spare
- kıt
- spare
- serbest
- spare
- ayırmak
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Ayırmak için hiç paramız yok.
- We don't have any money to spare.
- spare
- {f} ayır
Tom'un ayıracak zamanı vardı.
- Tom has time to spare.
Ayıracak çok zamanın var mı?
- Do you have much time to spare?
- spare
- esirgemek
- spare
- yedek parça
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
- spare
- artan
- sparing
- az kullanan
- sparing
- {f} ayır
Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
- Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Spare
- yedeklenme
- spare
- spare parts yedek parçalar spar
- spare
- {s} sıska
- spare
- {i} ihtiyat
- spare
- {s} zayıf
- spare
- {s} fazla (para): Do
- spare
- spare cash ihtiyat akçesi
- spare
- kıt dar
- spare
- {f} kıymamak
- spare
- {s} az
- spare
- {s} eli sıkı
- spare
- bowling oyununda iki top atışı ile kukaların hepsini düşürme
- spare
- {f} tutumlu olmak
- spare
- {f} korumak
- spare
- {s} boş, kullanılmayan (oda)
- spare
- {s} yetersiz
- spare
- ihtiyat az
- spare
- {f} idareli kullanmak
- spare
- {s} az kullanan
- spare
- {f} tatsız bir
- spare
- {f} (sıkıcı bir şeyden) kurtarmak: Spare yourself the trouble. Kendini o zahmetten kurtar
- spare
- {s} hasis
- spare
- {s} yemekleri az ve basit olan (beslenme tarzı)
- spare
- {s} cimri
- spare
- {f} bağışlanmak
- sparing
- kaçınma
- sparing
- ihtiyat
- sparing
- merhametli
- sparing
- sparinglytedbirli olarak sparingnesstedbir
- sparing
- idare
- sparing
- vicdanlı
- sparing
- idareli