Partide yalnızca altı kişi vardı.
 - Only six people were present at the party.
Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
 - Did you do your homework? The meeting is only two days away.
İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
 - Walking from the station to the house takes only five minutes.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
 - Only a few people understood me.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
 - The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
 - The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
 - I only study in the library.
Partide yalnızca altı kişi vardı.
 - Only six people were present at the party.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
 - You were his only friend.
Biricik kızımız kanserden öldü.
 - Our only daughter died of cancer.
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
 - A unicycle has only one wheel.
Bir tek geleceğe şu inananlar, o ana inanır.
 - Only those who believe in the future believe in the present.
Tom ancak kendini suçlayabilir.
 - Tom has only himself to blame.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
 - However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu.
 - Tom worked hard only to fail the exam.
Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı.
 - Her only purpose in life was to get rich.
Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
 - You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
 - So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.