polîs

الإنجليزية - التركية

تعريف polîs في الإنجليزية التركية القاموس.
polis gözetimi: police custody

التركية - التركية

تعريف polîs في التركية التركية القاموس.
polis: Şehirde kamu düzenini, huzur ve güvenliği sağlayan kuruluş, kolluk, zabıta
polis: Bu kuruluşta yer alan görevli, kollukçu: "İki gün sonra, polisler eve giderek annesini götürdüler."- H. E. Adıvar
polis: Bu kuruluşta yer alan görevli, kollukçu
polis arabası: Polislerin görev sırasında kullandığı araba
polis evi: Polis hizmetinde bulunanların dinlenme ve barınma amacıyla kullandığı bina
polis hafiyesi: Suç sayılan bir işi veya bu işi yapanı ortaya çıkarmakla görevli kimse, dedektif
polis noktası: Polisin karakol dışında konuşlandığı yer
Polis: (Osmanlı Dönemi) HAFİYE
Polis: aynasız
adli polis: Adliye içerisinde güvenliği sağlayıp adli işlere yardımcı olan kolluk gücü
gizli polis: Ajan, sivil güvenlik görevlisi
gizli polis: Millî Emniyet Teşkilâtı görevlisi
sivil polis: Özellikle üniformasız güvenlik görevlisi, sivil

الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف polîs في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.
polis: The police
polis: A policeman or policewoman
polis: A city, or a city-state
By the end of the century, poleis had been established throughout the Hellenic world, all bearing a marked family resemblance.
polis: {i} city-state of ancient Greece
polis: abandoned city north of the Republic
polis: Slang for Police force and Policeman
polis: The Greek word for "city," used to designate the independent city-states of ancient Greece
polis: the Greek term for city-state, from which the term 'politics' is derived The character of the polis was examined in ancient times, and many later thinkers yearned for its re-establishment as an ideal of political life
polis: state or society characterized by a sense of community
polis: In ancient Greece, an independent city and its surrounding region under a unified government. A polis might originate from the natural divisions of mountains and sea and from local tribal and cult divisions. Usually the town was walled and contained a citadel on raised ground (acropolis) and a marketplace (agora). Government was centred in the town; usually there was an assembly of citizens, a council, and magistrates. Ideally, all citizens participated in the government and in the cults, as well as in defense and economy. Women, minors, metics, and slaves were not citizens. Hellenism spread many of the institutions into the Middle East. See also Athens; city-state; Sparta; Thebes
polis: The ancient Greek 'city-state', was composed of both rural and urban areas There was only one city for each polis and the citizens of the polis took their name from the principal god that they worshiped; thus the Athenians worshiped the goddess of wisdom and war, Athena Map of Athens, c 400 B C © 1993 Leland M Roth
polis: Belt polity intermediate in size between deme and Cluster Typically a single habitat cylinder or torus
polis: Promoting Operational Links with Integrated Services
polis: City-state

التركية - الإنجليزية

تعريف polîs في التركية الإنجليزية القاموس.

polis

police

He became a police officer. - O bir polis memuru oldu.

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

polis memuru

cop

Don't tell Tom you're a cop. - Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.

polis memuru

police officer

There were ten police officers on the spot. - Noktada on polis memuru vardı.

He became a police officer. - O bir polis memuru oldu.

polis

policeman

The policeman lifted the box carefully. - Polis kutuyu dikkatlice kaldırdı.

The policeman was off duty when he was shot to death. - Polis vurularak öldürüldüğünde izinliydi.

polis

cop

We're getting out of here. The cops are coming. - Buradan ayrılıyoruz. Polisler geliyor.

Don't tell Tom you're a cop. - Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.

polis

(deyim) the long arm of the law

polis

(Argo) five o

Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk. - Bir trafik polisinin yılbaşı gecesinde muhatap olduğu her on sürücüden beşi sarhoştur.

Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk. - Bir trafik polisinin yılbaşı gecesi uğraşmak zorunda kaldığı her on sürücüden beşi alkollüdür.

polis

(Argo) getto gestapo

polis

police officer

A police officer is talking to her. - Bir polis memuru onunla konuşuyor.

There were ten police officers on the spot. - Noktada on polis memuru vardı.

polis

(the) police, the law, the fuzz; policeman, copper, bobby, cop, bull, constabulary

I've heard that most police cars don't have bulletproof glass. - Birçok polis arabalarının kurşungeçirmez camları olmadığını duydum.

All the police cars were equipped with bulletproof glass. - Tüm polis arabaları kurşun geçirmez cam ile donatılmış.

The patrolman motioned me to pull over. - Kenara çekilmem için polis bana işaret etti.

A police officer is talking to her. - Bir polis memuru onunla konuşuyor.

She became a police officer. - O, bir polis memuru oldu.

polis faaliyetleri

(Politika, Siyaset) prefecture

polis işbirliği

(Politika, Siyaset) police cooperation

(Argo) smokey

Tom is a retired policeman. - Tom emekli bir polis memuru.

Have you ever sworn at a policeman? - Hiç bir polis memuruna küfür ettin mi?

polis memuru

bobby

polis memuru brit

polis sorgulaması

Institutionalised racism is a significant problem within the police force. - Kurumsallaşmış ırkçılık polis gücü içinde önemli bir sorun.

polis tutanağı

Police report, written police report

Polis Merkezinin Kurulması Hakkındaki Sözleşme)

(Hukuk) Europol Convention(Convention based on article K.3 of the Treaty on European Union, on the Establishment of a European Police Office)

polis akademisi öğrencisi

(Otomotiv) police vehicle

polis devriye arabası

scout car

polis devriye arabası

panda car

polis eğitimi

police training

polis gözetiminde

(Konuşma Dili) the cop shop

polis karakolu

(Konuşma Dili) a cop shop

polis komiser muavini

(Askeri) police sergeant

polis kordonu

cordon of police

polis korumasıyla

polis kötü muamelesi

police misconduct

polis lambaları

(Askeri) battle lights

polis mahkemesi hakimi

magistrate

polis mahkemesi hakimi

police magistrate

polis memuru

constable, police constable

The police constable arrested the teenager for shoplifting. - Polis memuru genci hırsızlık için tutukladı.

polis merkezi

police station

Sami was at the police station. - Sami polis merkezindeydi.

polis nezaretinde

escorted by police (officers)

polis nezaretinde

be flanked by armed guards

polis okulu öğrencisi

cadet

polis psikolojisi

police psychology

polis raporu

(Hukuk) police report

polis soruşturması

(Hukuk) police enquiry

polis tarafından aranan

wanted by the police

polis tarafından aranmak

be wanted by the police

polis tarafından aranılan

wanted by the police

polis vakası

(Kanun) police incident

(Kanun) police harassment

polis çağıracağım

polis özel harekat timi

(Politika, Siyaset) police special operations team

polis-toplum ilişkileri

police-community relations

kadın polis

policewoman

The policewoman directed traffic. - Kadın polis trafiği yönetti.

polisler

police

Ray was willing to corroborate Gary's story, but the police were still unconvinced that either of them were telling the truth. - Ray, Gary'nin hikayesini desteklemek istiyordu fakat polisler onların ikisininde gerçeği söylediklerine ikna olmamışlardı.

The police found some blood on the floor. - Polisler yerde biraz kan buldular.

askeri polis

(Askeri) military police

avrupa polis ofisi

(Politika, Siyaset) european police office

polis

policemen

It is absurd to believe that young children can run faster than policemen. - Şu genç çocukların polislerden daha hızlı koşabileceğine inanmak saçmadır.

Two policemen arrested a burglar. They caught him sneaking into Mrs. Miller's. - İki polis bir hırsız tutukladı. Onlar onu Bayan Miller'in evine gizlice girerken yakaladı.

gizli polis