of food, being satisfying; meeting dietary requirements

listen to the pronunciation of of food, being satisfying; meeting dietary requirements
الإنجليزية - التركية

تعريف of food, being satisfying; meeting dietary requirements في الإنجليزية التركية القاموس.

good
{s} güzel

Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı. - Attendance should be good provided the weather is favorable.

Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım. - I am surprised that she refused such a good offer.

good
{s} iyi

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that is better.

İyi akşamlar, nasılsın? - Good evening, how are you?

good
{s} yararlı

Balık yemek sağlığın için yararlıdır. - Eating fish is good for your health.

Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir. - The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil.

good
sağlıklı

Sağlıklı kalabildiğim sürece uzun yaşamak isterim. - I want to live as long as I can stay in good health.

O, birkaç yıldır sağlıklı değil. - He has not been in good health for some years.

good
rabıtalı
good
{s} uslu
good
menfaat

Birey, devletin menfaati için mevcut değildir. - The individual does not exist for the good of the State.

Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır. - Tom should quit for the good of the agency.

good
çürümüş olmayan
good
çok iyi

O çok iyi bir öğretmendir. - She is a very good teacher.

Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum. - I hear he is good at mahjong.

good
kazanç

Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim. - I made a good profit by selling my car.

good
fayda

Sigara içmek sağlık için faydalı değildir. - Smoking is not good for the health.

Sigara içmek çok zarar verir ama hiç fayda vermez. - Smoking does much harm but no good.

good
iyiler

Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım. - I tasted all goods, and didn't find better than good health.

Onlar çok çok iyiler. - They're very, very good.

good
becerikli
good
sağlam

O iyi bir yaşam sağlamaktadır. - She makes a good living.

Tom iyi bir yaşam sağlamaktadır. - Tom makes a good living.

good
iyilik

Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir. - A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.

Kötülüğe karşı iyilik yap. - Render good for evil.

good
(zarf) oldukça
good
oldukça

O oldukça iyi bir fikir. - That's a pretty good idea.

Tom yemek pişirmede oldukça iyidir. - Tom is quite good at cooking.

good
peki

Peki, iyi bir hafta sonu geçirdin mi? - Well, did you have a good weekend?

Bugün Pekin'de hava çok iyi. - The air is very good in Beijing today.

good
(deyim) good few /many ( +plural) bircok
الإنجليزية - الإنجليزية
good

Eat a good dinner so you will be ready for the big game tomorrow.

of food, being satisfying; meeting dietary requirements
المفضلات