konuşulanlar

listen to the pronunciation of konuşulanlar
التركية - الإنجليزية
speaking ones
konuş
speak

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

Can you speak English? - İngilizce konuşabiliyor musun?

konuş
{f} spoke

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

konuş
{f} commune
konuş
(Tıp) conus
konuş
talk to

I want to talk to you. - Seninle konuşmak istiyorum.

Mary was lonely because the other students didn't talk to her. - Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.

konuş
{f} talk

Do not talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You need to speak out. - Senin konuşman gerekiyor.

Can we speak outside for a moment? - Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?

konuş
{f} spoken

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

konuş
spoke to
konuş
speak to

How dare you speak to me like that? - Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue. - Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

konuş
{f} talked

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

In the tent we talked and talked. - Çadırda sürekli konuştuk.

konuş
{f} talking

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Speaking English isn't easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

Don't be afraid to make mistakes when speaking English. - İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.

konuşulan
spoken

Tsez is a Northeast Caucasian language spoken by about 15,000 people in Dagestan. - Dido dili, Dağıstan'da yaklaşık 15.000 kişi tarafından konuşulan bir Kuzeydoğu Kafkasya dilidir.

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

konuşulan
proverbial
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

I need someone with whom I can converse. - Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.

التركية - التركية

تعريف konuşulanlar في التركية التركية القاموس.

konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi