Tom says Mary often wins.
- Tom, Mary'nin sık sık kazandığını söylüyor.
I don't really care who wins.
- Kimin kazandığı gerçekten umurumda değil.
The cauldron was steaming and bubbling.
- Kazan, buhar çıkarıp köpürüyor.
The witch is stirring her cauldron.
- Cadı, kazanını karıştırıyor.
His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!
She earns more than she spends.
- O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
In 1958, Brazil won its first World Cup victory.
- 1958'de, Brezilya ilk Dünya Kupası zaferini kazandı.
Tom won $10,000 in the lottery.
- Tom piyangoda 10.000 dolar kazandı.
If the loser smiled the winner will lose the thrill of victory.
- Kaybeden gülümserse kazanan zaferin heyecanını kaybeder.
To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
- Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
Tom is gaining on us.
- Tom bizim üzerimizden kazanıyor.
The ominous thunderstorm in the distance was gaining speed and strength.
- Uzaktaki uğursuz bir fırtına hız ve güç kazanıyordu.
Winning the election was a great victory for the candidate's political party.
- Seçimi kazanmak adayın siyasi partisi için büyük bir zaferdi.
He got a prize for winning the competition.
- O, yarışmayı kazandığı için bir ödül aldı.
He earned money by delivering newspapers.
- O, gazete dağıtarak para kazandı.
This is more than I have earned.
- Bu, kazandığımdan daha fazla.
When we are praised, we gain confidence.
- Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
Our team gained a great victory.
- Takımımız büyük bir zafer kazandı.
Who won the Super Bowl?
- Amerikan futbolu şampiyonluğunu kim kazandı?
The Denver Broncos have won the Super Bowl.
- Denver Broncos, Super Bowl'u kazandı.