kızart

listen to the pronunciation of kızart
التركية - الإنجليزية
fry

Tom burned his fingers on a hot frying pan. - Tom sıcak bir kızartma tavasında parmaklarını yaktı.

It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel. - Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.

{f} roast

This meat is roasted well. - Bu et iyi kızartıldı.

Dad uses fire to roast a chicken. - Babam tavuk kızartmak için ateş kullanır.

{f} frying

Have you ever thought about baking your potatoes instead of frying them? - Sen hiç onları kızartma yerine patateslerini fırında pişirmeyi düşündün mü?

Tom burned his fingers on a hot frying pan. - Tom sıcak bir kızartma tavasında parmaklarını yaktı.

{f} toasting
{f} roasting

He's roasting a tasty chicken. - O, lezzetli bir tavuk kızartıyor.

We sat around the campfire roasting marshmallows. - Hatmileri kızartırken kamp ateşinin etrafında oturduk.

{f} toast

I bought the same toaster that Tom bought. - Tom aldığıyla aynı ekmek kızartma makinesini satın aldım.

Tom put two slices of bread into the toaster and pushed down on the lever. - Tom ekmek kızartma makinesine iki dilim ekmek koydu ve kolu aşağı itti.

{f} roasted

In Kenya, roasted termites are eaten with Ugali. - Kenya'da, kızartılmış termitler Ugali ile birlikte yenir.

Tom roasted his marshmallow over the fire. - Tom hatmisini ateşte kızarttı.

kızar
{f} fried

Avoid fried foods for a while. - Bir süre kızartılmış yiyeceklerden kaçının.

On the table, there was a plate with three fried eggs on it. - Masada üzerinde üç kızarmış yumurta bulunan bir tabak vardı.

kızar
become red
kızar
fry

It was so hot in Australia yesterday that Tom managed to fry an egg on a shovel. - Dün Avustralya'da hava o kadar sıcaktı ki Tom küreğin üstünde bir yumurta kızartmayı başardı.

Tom offered Mary a French fry and she took one. - Tom Mary'ye bir Fransız kızartma sundu ve o bir tane aldı.