Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
Murder is a wicked crime.
- Cinayet kötü bir suçtur.
I am concerned about his poor health.
- Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
The rice crop is poor this year.
- Pirinç hasatı bu yıl kötü.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
Money is the root of all evil.
- Para tüm kötülüklerin anasıdır.
Don't say bad things about others.
- Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
I've got a bad stomachache.
- Kötü bir karın ağrım var.
His brother was nasty to me.
- Onun kardeşi bana göre kötüydü.
Tom can't seem to get rid of his nasty cold.
- Tom kötü soğuk algınlığından kurtulamıyor gibi görünüyor.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
Tom speaks French worse than English.
- Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
My uncle is a lousy driver.
- Amcam kötü bir sürücü.
I've had a lousy day.
- Kötü bir gün geçirdim.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
I must have expressed myself badly.
- Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
- Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
Ford was poorly educated.
- Ford kötü eğitim gördü.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
- Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
You're not a horrible person.
- Sen kötü bir insan değilsin.
Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
- Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
We are sorry about the bad weather.
- Kötü hava hakkında üzgünüz.
I'm sorry that I said such mean things about you and Tom.
- Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Our experiment went wrong last week.
- Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, I have bad news.
- Ne yazık ki kötü haberim var.
Unfortunately, I have bad news.
- Maalesef kötü haberlerim var.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
Tom says he has no vices.
- Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.
I have vices, but gambling isn't one of them.
- Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.
How awful to reflect that what people say of us is true!
- İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
You ought not to speak ill of others behind their backs.
- Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
The brave knight saved the beautiful princess from the evil dragon.
- Cesur şövalye, güzel prensesi kötü ejderhadan kurtardı.
It was Mary's greatest wish to look just like her Barbie doll. The evil genie interpreted this wish too literally.
- Barbie bebeğine benzemek Mary'nin en büyük dileğiydi. Kötü cin bu dileği çok harfiyen yorumladı.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
I feel terrible about my mistake.
- Hatam hakkında kötü hissediyorum.
I made a bad mistake on the test.
- Testte kötü bir hata yaptım.
Some people believe that black cats bring bad luck.
- Bazı insanlar siyah kedilerin kötü şans getirdiklerine inanırlar.
Blackbeard was a notorious English pirate.
- Karasakal kötü şöhretli bir İngiliz korsandı.
This gas gives off a bad smell.
- Bu gaz kötü bir koku verir.
The weather getting worse, the departure was put off.
- Hava kötüleştiği için, kalkış ertelendi.
Your English doesn't sound ugly.
- İngilizcen kötü görünmüyor.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
Tom has a problem with drug abuse.
- Tom'un ilacı kötü amaçla kullanma sorunu vardır.
The king abused his power.
- Kral, gücünü kötüye kullandı.