kötü¡

listen to the pronunciation of kötü¡
التركية - الإنجليزية

تعريف kötü¡ في التركية الإنجليزية القاموس.

kötü
wicked

Once there lived a very wicked king in England. - Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.

The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia. - Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.

kötü kokmak
stink
kötü
evil

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin köküdür.

In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world. - Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.

kötü
bad

I've got a bad stomachache. - Kötü bir karın ağrım var.

This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month. - Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.

kötü davranmak
abuse
kötü
nasty

His brother was nasty to me. - Onun kardeşi bana göre kötüydü.

Tom has a nasty cut on his leg. - Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.

kötü niyet
malice

There was no malice in what he did. - Onun yaptığında hiçbir kötü niyet yoktu.

The opposition is rubbing their hands together in malice. - Muhalefet kötü niyetle birlikte ellerini ovuşturuyor.

kötü adam
villain

Who's your favorite movie villain? - Filmlerde gözde kötü adamın kim?

Tom is a comic book villain. - Tom bir çizgi roman kötü adamıdır.

kötü niyetli
malicious

Malicious gossip spreads like wildfire. I guess that's why they say bad news travels fast. - Kötü niyetli dedikodular orman yangını gibi yayılır.Sanırım kötü haber tez yayılır demelerinin nedeni budur.

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü şöhretli
infamous

The most infamous expression for the year 2011 is Kebab murders. - 2011 yılının en kötü şöhretli ifadesi Kebap cinayetleridir.

While in jail, Tom befriended John, an infamous car thief. - Tom, hapiste iken, kötü şöhretli bir araba hırsızı olan John'la arkadaş oldu.

kötü davranan
abusive
kötü davranma
mistreatment
kötü havadan aşınma
weathering
kötü
haunted
kötü
lousy

I've had a lousy day. - Kötü bir gün geçirdim.

Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy. - Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.

kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü davranma
ill-treatment
kötü huylu
bad tempered
kötü muamele
ill-treat
kötü niyetle bakmak
leer
kötü temsil etme
misrepresentation
kötü temsil etmek
misrepresent
kötü yönetim
mismanagement
kötü yönetmek
misrule
kötü örnek
apology
kötü şöhret
infamy
kötü
badly

I must have expressed myself badly. - Ben kendimi kötü bir şekilde ifade etmiş olmalıyım.

It's ached before, but never as badly as right now. - Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.

kötü
adverse
kötü
poorly

Tom did poorly on the test. - Tom testte kötü şekilde yaptı.

The lubrication system was poorly designed. - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.

kötü davranmak
serve
kötü durum
predicament
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad. - Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.

Don't cry. There's nothing wrong. - Ağlama. Kötü bir şey yok.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, I have bad news. - Maalesef kötü haberlerim var.

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

We hate our wicked and corrupt leaders! - Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!

Money was corrupting Tom. - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.

kötü
(Tıp) mis-
kötü adam
scoundrel
kötü ayar
maladjustment
kötü gün
(deyim) a rainy day
kötü gün
a dark day
kötü hava
vitiated air
kötü hava
asperity
kötü hava
inclement weather
kötü hava
bad air
kötü koku
malodour
kötü koku
(Askeri) offensive odor
kötü koku
(Tıp) fetor
kötü not
a bad mark
kötü ruh
dybbuk
kötü sonuç
anti-climax
kötü yönetim
misconduct
kötü yönetmek
mishandle
kötü ünlü
disreputable
kötü şaka
dirty joke
kötü şey
bad
kötü
awful

How awful to reflect that what people say of us is true! - İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!

Last summer was awful. - Geçen yaz çok kötüydü.

Kötü haber tez yayılır
(Atasözü) Ill (bad) news travels apace (fast)
kötü davranma
snub
kötü davranışlarda bulunmak
to act in bad
kötü durum, içinden çıkılmaz iş
worst case, jigsaw puzzle
kötü etkile
bad influence
kötü gidiş
going bad
kötü mal
bad property
kötü davranış, kötü muamele
(Hukuk) ill treatment
kötü kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü kötü bakan
squint-eyed
kötü kötü bakmak
glare
kötü kötü düşünmek
to brood, think of troubling things
التركية - التركية

تعريف kötü¡ في التركية التركية القاموس.

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok