inceler

listen to the pronunciation of inceler
التركية - الإنجليزية

تعريف inceler في التركية الإنجليزية القاموس.

ince
{s} slender

She was a tall, slender blonde. - O, bir uzun ince sarışındı.

The girl has grown into a slender woman. - Kız ince belli bir kadın haline geldi.

ince
slim

I'm not as slim as my older sister. - Ben ablam kadar ince değilim.

He was very tall and slim, with long arms and legs. - Uzun kolları ve bacakları olan, çok uzun boylu ve ince idi.

ince
fine

There's a fine line between genius and insanity. - Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.

She was a girl with finely chiseled features. - O, ince yontulmuş özelliklere sahip bir kızdı.

ince
thin

Cut the meat into thin slices. - Eti ince dilimler halinde kesin.

There are subtle differences between the two things. - İki şey arasında ince farklar var.

ince
as soon as
ince
{s} light

This laptop is thin and light. - Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.

To be good, pâte brisée should be light and flaky. - İyi olması için pâte brisée ince ve dilimler hâlinde olmalıdır.

ince
attentive

He attentively went over her exam paper. - O onun sınav kağıdını dikkatle inceledi.

ince
gossamer
ince
{s} lean

Mary is lean and tall. - Mary ince ve uzun boyludur.

Mary has a lean body. - Mary ince bir gövdeye sahip.

ince
finer

Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out. - Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.

The thin line between sanity and madness has gotten finer. - Akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgi daha incelmiştir.

ince
high-pitched (voice)
ince
bland
ince
front (vowel)
ince
(Dilbilim) front
ince
{s} gracile
ince
{s} gracious
ince
{s} fragile
ince
gentle
ince
spare

He examined the spare parts one by one. - Yedek parçaları birer birer inceledi.

He examined the spare parts one after another. - Yedek parçaları peşpeşe inceledi.

ince
tricky
ince
sophisticated
ince
(Tıp) gracilis
ince
finely

Peel and finely chop the horseradish. - Yabanturpunu soy ve ince ince doğra.

Peel and finely chop the horseradish. - Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.

ince
tender
ince
hooly
ince
chivalrous
ince
thinner

During the second half of the lunar month, the Moon grows thinner each night. We call this waning. - Kameri ayın ikinci yarısı boyunca ay her gece incelir. Biz buna küçülme diyoruz.

This thread is thinner than a human hair. - Bu iplik insan saçından daha incedir.

ince
(Dilbilim) front vowel
ince
(Dilbilim) clear
ince
cultivate
ince
weazen
ince
exact
ince
elegant
ince
thinnish
ince
paper

Tom is in his office looking over papers. - Tom ofisinde evrakları inceliyor.

Please look through these papers at your leisure. - Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.

ince
wafer
ince
(Biyokimya) ultra
ince
genteel
incele
(Bilgisayar) analyze
ince
kind

It is very kind of you to give me your seat. - Bana yerinizi vermeniz büyük incelik.

It was kind of you to invite us. - Bizi davet etmeniz büyük incelikti.

ince
filmy
ince
grand
ince
refined
ince
sugary
ince
courteous
ince
delicate
ince
diplomatic
ince
exquisite
ince
willowy
ince
nice

It's nice of you to see me off. - Beni yolcu etmeye gelmeniz bir inceliktir.

ince
decent
ince
{i} thinning

Tom's hair is thinning. - Tom'un saçı inceliyor.

incele
{f} inspected

Tom inspected the equipment carefully. - Tom cihazı dikkatlice inceledi.

Sami inspected Layla's car. - Sami, Leyla'nın arabasını inceledi.

incele
{f} examining

Test examining is a very restrictive practice. - Test incelemesi çok kısıtlayıcı bir uygulamadır.

They found out truth while examining a pile of relevant documents. - İlgili belgelerin yığınını incelerken gerçeği öğrendiler.

incele
check over
incele
examine

Dentists take x-rays to examine your teeth. - Diş hekimleri dişlerinizi incelemek için röntgen çekerler.

The customs officials examined the boxes. - Gümrük memurları kutuları inceledi.

incele
look over
incele
look through

Please look through these papers at your leisure. - Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.

incele
{f} inspecting
incele
investigate

She investigated the company's output record carefully. - Şirketin çıktı kayıtlarını dikkatlice inceledi.

You have to investigate that problem. - O sorunu incelemek zorundasın.

incele
{f} analysing
incele
pore over
ince
accurate
ince
{s} graceful

The dragonfly gracefully passed over the water. - Yusufçuk incelikle suyun üzerinden geçti.

Laura danced gracefully. - Laura incelikle dans etti.

ince
{s} brittle
ince
(Muzik) High

The higher we go up, thinner the air becomes. - Ne kadar yükseğe gidersek hava o kadar incelir.

As you go up higher, the air becomes thinner. - Daha yukarıya giderken hava incelir.

ince
fine of
ince
delicately
ince
a subtle
ince
thiner
ince
a thin
incele
{f} survey

We surveyed the view from the top of the hill. - Tepenin zirvesinden manzarayı inceledik.

The young couple surveyed the room. - Genç çift odayı incelediler.

ince
delicate, intricate
ince
slender, slim
ince
polite

Japanese people in general are polite. - Japonlar genellikle incedirler.

It is polite of her to write me back at once. - Bana hemen yanıt yazması inceliktir.

ince
thin; slim; slender; fine; delicate; courteous, refined, graceful, elegant; sensitive; slight; subtle;finely
ince
refined, subtle, graceful
ince
dainty
ince
sensitive, delicate
ince
tricksy
ince
sylphish
ince
subtile
ince
subtle

There are subtle differences between the two things. - İki şey arasında ince farklar var.

I cannot appreciate the subtleties of the subject. - Ben konunun inceliklerini kavrayamam.

ince
slight
ince
attenuate
ince
scarious
ince
(kumaş) vaporous
ince
fine, in small pieces, small
ince
sylphy
ince
(espri) Attic
ince
precision
ince
whensoever
ince
whenever
ince
(iş) tricky
ince
keen
ince
sharp
ince
tenuous
ince
trickish
ince
sylphlike
ince
civilized
ince
fey
ince
diaphanous
ince
attic
ince
petite
ince
lank
ince
sylph
ince
gaunt
ince
scrannel
ince
eggshell
ince
tactful
ince
{s} urbane
ince
acute
incele
study

In preparation for painting a portrait, my friend takes many photographs in order to study the subject closely. - Bir portre yapmaya hazırlanırken, arkadaşlarım konuyu yakından incelemek için bir sürü fotoğraf çeker.

He built an observatory to study the stars. - Yıldızları incelemek için bir gözlemevi yaptı.

incele
checkover
incele
parse
التركية - التركية

تعريف inceler في التركية التركية القاموس.

ince
(Osmanlı Dönemi) zarif
ince
Kendi cinsinden olanlara göre, dar ve uzun olan, kalınlığı az olan, kalın karşıtı
ince
Düşünce, duygu veya davranış bakımından insanın sevgi ve saygısını kazanan, zarif, kaba karşıtı
ince
Akışkanlığı çok olan, yoğun ve koyu olmayan
ince
Hafif, gücü az: "Hiçbir hareket bu gülüş kadar belirsiz ve ince değildir."- S. F. Abasıyanık. İyiden iyiye, enikonu, ayrıntılı: "Benim hasta olduğum günlerde her şey uzun uzun düşünülmüş, ince hesaplarla hazırlanmıştı."- R. N. Güntekin
ince
Tiz (ses), pes karşıtı: "İnce bir çocuk sesinin hırçınlaştığı, ağladığı işitildi."- R. N. Güntekin
ince
Hafif, gücü az
ince
Taneleri ufak, iri karşıtı
ince
Kendi cinsinden olanlara göre, dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı
ince
İyiden iyiye, enikonu, ayrıntılı
ince
Küçük ayıntıları çok olan, aşırı özen gerektiren, kaba karşıtı
ince
Akışkanlığı çok olan, yoğun ve koyu olmayan (sıvılar)
ince
Zayıf: "Sarışın, kuru, ince bir kadındı."- Y. K. Beyatlı
ince
Tiz, pes karşıtı
İnce
(Osmanlı Dönemi) NEHHAT