Banka ona 500 dolar ödünç verdi.
- The bank lent her 500 dollars.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
Jane'nin hayali kendine yaşlı ve zengin bir sevgili bulmaktı.
- Jane's dream was to find herself a sugar daddy.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
Onu sevip sevmediğini bilmiyorum.
- I don't know whether you like her or not.
Onu Kaliforniya'ya gönderiyorum.
- I'm sending her to California.
Onun görünümünü çekici bulurum.
- I find her appearance attractive.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Mary gerçekten harika. O benim için harika bir yemek pişirdi ve bulaşıkları bile kendisi yıkadı.
- Mary is really great. She cooked a wonderful meal for me and even washed the dishes herself.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
Bu eski madeni paraları ondan aldım.
- I got these old coins from her.
O ondan daha akıllıdır.
- He's smarter than her.
Biz onun işini onunkilerle karşılaştırdık.
- We compared his work with hers.
Benim kitaplarım Rumence, onunkiler ise İngilizce.
- My books are in Romanian; hers are in English.
Bu onun tişörtü. O tişört de onunkidir.
- This is her T-shirt. That T-shirt is hers, too.
Onun hikayesi onunkinden çok daha ilginç.
- His story is much more interesting than hers.