Gerçekten acele etmek zorundayız.
 - We've really got to hurry.
Acele etmek için herhangi bir büyük neden var gibi görünmüyor.
 - It doesn't look like there's any big reason to hurry.
Aceleyle havaalanına gitti.
 - He went to the airport in a hurry.
Eve gitmek için acelesi vardı.
 - She was in a hurry to go home.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
 - Our guests are in a hurry.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
 - John was in such a hurry that he had no time for talking.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
 - Hurry, or you'll miss the train.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
 - Hurry up or you'll miss the train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
 - I had to hurry the work.