She spends more time thinking about work than doing it.
- O, işi yapmaktan daha çok işi düşünerek zaman harcar.
She spends a lot of money on shoes.
- O, ayakkabılara çok para harcar.
My roommate is prodigal when it comes to spending money on movies; he buys them the day they're released, regardless of price.
- Oda arkadaşım, filmlere para harcama söz konusu olduğunda, müsriftir; o fiyatı ne olursa olsun, onları piyasaya çıktığı gün alıyor.
Tom seems to prefer spending most of his time alone.
- Tom zamanının çoğunu yalnız harcamayı tercih ediyor gibi görünüyor.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
Spend money and enjoy life!
- Para harca ve hayattan zevk al!
He spent all the money that his friend had lent him.
- Arkadaşının ona ödünç verdiği tüm parayı harcadı.
McKinley spent three-and-a-half-million dollars.
- McKinley, üç buçuk milyon dolar harcadı.
We explored all possible ways of cutting expenditures.
- Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.
Expenditures must be reduced.
- Harcamalar düşürülmelidir.