haksiz

listen to the pronunciation of haksiz
التركية - الإنجليزية

تعريف haksiz في التركية الإنجليزية القاموس.

haksız
unjust

Tom was unjustly accused of the crime. - Tom haksız yere suçla itham edildi.

They felt that some of his attacks were unjust. - Onlar onun saldırılarından bazılarının haksız olduğunu sezinlediler.

haksız
{s} unfair

You should've rejected such an unfair proposal. - Öyle haksız bir öneriyi reddetmeliydin.

Unfair tariffs are imposed on foreign products. - Yabancı ürünlere haksız tarifeler uygulanmaktadır.

haksız
unjustified
haksız
wrongful

I think Tom has been wrongfully accused. - Tom'un haksız yere suçlandığını düşünüyorum.

Tom was wrongfully convicted. - Tom haksız yere mahkum edilmişti.

haksız
insupportable
haksız
false
haksız
uncalled for
haksız
tortious
haksız
inequitable
haksız
unjust, wrong
haksız
wrong, wrongful, unjust, unfair
haksız
unrighteous
haksız
iniquitous
haksız
ill-gotten

Ill-gotten gains never benefit anyone. - Haksız kazançların kimseye faydası olmaz.

Ill-gotten gains are short-lived. - Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.

haksız
raw

Tom definitely got a raw deal. - Tom'a kesinlikle haksız muamele gördü.

I think Tom got a raw deal. - Tom'un haksızlığa uğradığını düşünüyorum.

haksız
wrong

Do you think we were wrong? - Haksız olduğumuzu mu düşünüyorsun?

Do you think we were wrong? - Haksız olduğumuzu mu düşünüyorsunuz?

haksız
undeserved
haksız
unequal
haksız
unmerited
haksız
gratuitous
haksız
unwarranted

I feel resentment against your unwarranted criticism. - Haksız eleştirine karşı kızgınlık hissediyorum.

haksız
invidious
haksız
unearned
haksız
(someone) who is in the wrong; unjustifiable (action)
haksız
(Kanun) illegal
haksız
(Kanun) guilty

Was he, in fact, guilty of wrongdoing? - Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?

haksız
rough
haksız
tortuous
haksız
uncalled-for
haksız
rank
haksız
illgotten
haksız
iniqultous
haksız yere
undeservedly
Haksız tutuklamayı yasaklayan kanun
habeas corpus act
haksız alıkoyma tazminat davası
action of trover
haksız bir şekilde
wrongly
haksız bulmak
1. to find (something) unjust. 2. to find (someone) to be in the wrong
haksız davranış
tortious act
haksız fiil
tort
haksız fiil law act of injustice
(a) wrong
haksız iddia
arrogation
haksız iktisap
law usurpation
haksız kazanç
haul
haksız kazanç
ill-gotten gains
haksız kazanç
ill gotten gains
haksız kazanç
pelf
haksız kazanç sağlamak
make a big haul
haksız muamele
tort
haksız muamele
raw deal
haksız olarak
unjustly
haksız olarak
undeservedly
haksız olarak
unmeritedly
haksız olduğunu anlamak
eat one's words
haksız olmak
to be in the wrong
haksız rekabet
unfair competition
haksız uygulamayı durdurma emri
(hukuk) cease and desist order
haksız yere
wrongly

Mary was wrongly imprisoned for nearly 10 years. - Mary neredeyse 10 yıl haksız yere hapis cezasına çarptırılmıştı.

haksız yere
unduly
haksız yere
unmeritedly
haksız yere
unjustly, wrongfully
haksız yere
unjustly

Tom was unjustly accused of the crime. - Tom haksız yere suçla itham edildi.

haksız yere
wrongly, unjustly
haksız yere suçlamak
accuse falsely
haksız yönetim
(Politika, Siyaset) unjust rule
haksız çıkarmak
to prove (someone) to be in the wrong
haksız çıkmak
to turn out to be in the wrong
benimsemek (haksız yere)
arrogate
egemen durumun haksız kullanımı
(Hukuk) abuse of dominant position
kurallara uygun ama haksız kazanma
gamesmanship
التركية - التركية
الإنجليزية - التركية

تعريف haksiz في الإنجليزية التركية القاموس.

tamamıyla haksız
totally wrong