I guess my view on friendship is pretty bleak because I've never really had to rely on anyone for anything.
- Sanırım bir şey için birine asla güvenmek zorunda kalmadığım için benim dostluk üzerine görüşüm oldukça kasvetli.
Koum's family had to rely on food stamps after emigrating from Ukraine to the United States.
- Koum'un ailesi Ukrayna'dan Amerika Birleşik Devletlerine göç ettikten sonra yemek fişlerine güvenmek zorundaydı.
We have to trust them.
- Onlara güvenmek zorundayız.
Trusting yourself is the key to success.
- Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.
Tom didn't want to rely on anyone else.
- Tom başkasına güvenmek istemedi.
Koum's family had to rely on food stamps after emigrating from Ukraine to the United States.
- Koum'un ailesi Ukrayna'dan Amerika Birleşik Devletlerine göç ettikten sonra yemek fişlerine güvenmek zorundaydı.
I'd like to confide in you.
- Sana güvenmek istiyorum.
I've come to depend on you.
- Sana güvenmek için geldim.
I've come to depend on you.
- Sana güvenmek için geldim.
Nobody wants to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemez.
Nobody wanted to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemedi.
I'd like to confide in you.
- Sana güvenmek istiyorum.
Public opinion polls are barometers of confidence in the government.
- Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.
When we are praised, we gain confidence.
- Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
You should have more faith in yourself.
- Kendine daha çok güvenin olmalı.
People lost faith in banks.
- İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.
Would you like to become a trusted user?
- Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?
Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least.
- Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.
Tom is concerned about Mary's safety.
- Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.
She kept her valuables in the bank for safety.
- Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.
Tom deserves a bit of credit.
- Tom biraz güveni hak ediyor.
Tom obviously deserves credit.
- Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
- Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
Tom has absolute trust in Mary.
- Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.
We have no trust in him.
- Bizim ona güvenimiz yok.
You shouldn't rely on other people's help.
- Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.
You can certainly rely on him.
- Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.
You're running a big risk in trusting him.
- Ona güvenerek büyük bir riske giriyorsun.
Trusting yourself is the key to success.
- Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
- Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
Tom was the only one who trusted Mary.
- Tom Mary'ye güvenen tek kişiydi.
May I count on you to get me the job?
- Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?
You can count on him.
- Ona güvenebilirsiniz.
I can assure you of his reliability.
- Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
- Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
They should not have confidence in Tom.
- Onlar Tom'a güvenmemeli
He's a reliable man, you can reckon on him.
- O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
- Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
You can rely upon him.
- Ona güvenebilirsiniz.
You can rely upon his being punctual.
- Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
Mistrust is the mother of safety.
- Güvensizlik güvenliğin anasıdır.
The old woman looked at me with surliness and mistrust.
- Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.
I've always distrusted them.
- Onlara her zaman güvenmedim.
I've always distrusted you.
- Sana her zaman güvenmedim.
I looked upon his courage and trusted him.
- Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.
Because I admired his courage, I trusted him.
- Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
- Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.
I've been given assurances.
- Bana güvenceler verildi.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
- Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.