giyme

listen to the pronunciation of giyme
التركية - الإنجليزية
{i} dressing
wearing

Don't go out in this heat without wearing a hat. - Şapka giymeden bu sıcakta dışarı çıkma.

I do not like wearing anybody else's clothes. - Başka birinin elbiselerini giymeyi sevmem.

vesting
wear

You should wear a coat. - Bir palto giymelisin.

The school rules require students to wear school uniforms. - Okul kuralları öğrencilerin okul üniformaları giymelerini gerektiriyor.

giymek
put on

Tom sat down on his bed to put on his socks. - Tom çoraplarını giymek için yatağına oturdu.

I'd like to put on some clothes. - Bazı giysiler giymek istiyorum.

giymek
wear

Tom took off his coat because it was getting too hot to wear it. - Tom paltosunu çıkardı çünkü onu giymek için çok sıcaktı.

Employees are required to wear uniforms. - Çalışanlar üniforma giymek zorunda.

giymek
dress

I don't want to wear this stupid dress! - Bu aptal elbiseyi giymek istemiyorum!

It's easier for me to wear this dress now that I'm thin. - Şimdi zayıf olduğumdan dolayı bu kıyafeti giymek benim için daha kolay.

giy
wore

Tom wore gloves to avoid leaving his fingerprints on the murder weapon. - Tom cinayet silahında parmak izlerini bırakmaktan kaçınmak için eldivenler giydi.

Tom wore a new coat to school today. - Tom bugün okula giderken yeni bir ceket giydi.

giymek
don

Be eccentric now. Don't wait for old age to wear purple. - Şimdi eksantrik olun. Mor giymek için yaşlılığı beklemeyin.

I don't like to wear shoes without socks. - Ayakkabıyı çorap olmadan giymek hoşuma gidiyor.

giy
{f} worn

I've worn holes in my socks. - Delik çoraplarımı giydim.

She has worn the same hat for a month. - Bir ay boyunca aynı şapkayı giydi.

giymek
puton
giymek
slip on
giymek
endue
giymek
indue
giymek
have something on
giymek
array
giymek
pull on
giymek
have on
hüküm giyme
spot
giy
have on

Tom didn't have on his shoes. - Tom ayakkabılarını giymemişti.

What do you have on for tomorrow night? - Yarın gece için ne giyersin?

giy
put on

He put on his sweater wrong side out. - O kazağını ters yüz giydi.

Tom put on his shoes. - Tom ayakkabılarını giydi.

giy
{f} wear

She was wearing dark brown shoes. - O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.

She was wearing a gown of satin. - O, saten bir sabahlık giymişti.

giy
endue
giymek
slip
giymek
get into
ceket giyme
jacketing
giymek
(Konuşma Dili) to swallow (insulting remarks), accept (a dressing down) meekly
giymek
to put on, get on; to wear
giymek
draw on
giymek
to wear, to have sth on; to put on, to slip on
giymek
(cüppe vb.) robe
taç giyme
crowning
taç giyme
coronation

The princess attended the King's coronation. - Prenses kralın taç giyme törenine katıldı.

Today is his coronation day. - Bugün onun taç giyme günü.

taç giyme töreni
coronation

The princess attended the King's coronation. - Prenses kralın taç giyme törenine katıldı.

التركية - التركية
Giymek işi
(Osmanlı Dönemi) LÜBS
Giymek
(Osmanlı Dönemi) LEFK
Giymek
taşımak
giymek
Ağır söz veya hakareti, küçültücü davranışı ses çıkarmadan dinlemek
giymek
Örtünüp korunmak için bir şeyi vücuduna geçirmek
giymek
Örtünüp korunmak için bir şeyi vücuduna geçirmek: "Kapalı çarşı zevkine göre alafranga sayılabilecek bir entari giymişti."- O. V. Kanık
taç giyme töreni
Başına tacını giydirerek hükümdarlığın resmen ilânı amacıyla düzenlenen tören