Tom galibiyet golünü attı.
- Tom scored the winning goal.
Ricardo galibiyet için 500 Amerikan doları aldı.
- Ricardo got US$ 500 for winning.
İngiliz kuvvetleri bu sırada zaferler kazanıyorlardı.
- British forces at this time were winning victories.
Tom zaferi şarapla kutluyor.
- Tom was celebrating the victory with wine.
Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
- To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
Onun seçimi kazanması için herhangi bir ihtimal var mı?
- Is there any possibility that he'll win the election?
Böylece onun kalbini kazanmada başarılı oldu.
- Thus he succeeded in winning her heart.
Her kazanan sonunda başarısız olur.
- Every win fails eventually.
Onun seçimi kazanması için herhangi bir ihtimal var mı?
- Is there any possibility that he'll win the election?
Sıra beyazda ve kazandı.
- White to play and win.
Saygın bir insan bulmak bir piyango kazanmaktan daha zor.
- Finding a decent man is more difficult than winning a lottery.
Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.
- He didn't jump high enough to win a prize.
I'm sure that our team will win.
- Ich bin sicher, dass unsere Mannschaft gewinnen wird.
Did you say that I could never win?
- Hast du gesagt, ich könne nie gewinnen?