All she said was that we would know when the time came.
- Bütün söylediği zamanı geldiğinde öğreneceğimizdi.
She was playing the piano when the guests arrived.
- Misafirler geldiğinde, o piyano çalıyordu.
I came to Japan from China.
- Çin'den Japonya'ya geldim.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
Can you come at nine?
- Dokuzda gelebilir misin?
Did you come from a musical family?
- Müziksever bir aileden mi geldin?
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
Her dad won't be coming, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor.
Fruits come from flowers.
- Meyveler çiçeklerden meydana gelir.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.