I guess my view on friendship is pretty bleak because I've never really had to rely on anyone for anything.
- Sanırım bir şey için birine asla güvenmek zorunda kalmadığım için benim dostluk üzerine görüşüm oldukça kasvetli.
Tom didn't want to rely on anyone else.
- Tom başkasına güvenmek istemedi.
I had to trust the captain with my life.
- Hayatımı kaptana güvenmek zorundaydım.
We have to trust them.
- Onlara güvenmek zorundayız.
I'll have to rely on you from now on.
- Bundan sonra sana güvenmek zorunda kalacağım.
I guess my view on friendship is pretty bleak because I've never really had to rely on anyone for anything.
- Sanırım bir şey için birine asla güvenmek zorunda kalmadığım için benim dostluk üzerine görüşüm oldukça kasvetli.
I'd like to confide in you.
- Sana güvenmek istiyorum.
I've come to depend on you.
- Sana güvenmek için geldim.
I've come to depend on you.
- Sana güvenmek için geldim.
Nobody wants to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemez.
Nobody wanted to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemedi.
I'd like to confide in you.
- Sana güvenmek istiyorum.
When we are praised, we gain confidence.
- Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
Have confidence. You can do it.
- Güvenin var. Onu yapabilirsin.
He will not steal my money; I have faith in him.
- O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.
Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful.
- Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir.
You can trust John. He will never let you down.
- John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
You should pay more attention to your own safety.
- Kendi güvenliğine daha fazla dikkat etmelisin.
Tom became concerned about Mary's safety.
- Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.
Tom obviously deserves credit.
- Tom açıkçası güveni hak ediyor.
Tom deserves a bit of credit.
- Tom biraz güveni hak ediyor.
Her tears gave more credence to the story.
- Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
We have no trust in him.
- Bizim ona güvenimiz yok.
I have absolute trust in him.
- Ona mutlak güvenim var.
Does Tom still rely on his parents?
- Tom hâlâ ebeveynlerine güveniyor mu?
You shouldn't rely on other people's help.
- Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.
I think that Tom is too trusting.
- Tom'un çok güvenilir olduğunu düşünüyorum.
He's open and trusting.
- O açık ve güvenilirdir.
Although I trusted the map, it was mistaken.
- Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
Tom didn't trust Mary as much as she trusted him.
- Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.
You can count on him.
- Ona güvenebilirsiniz.
May I count on you to get me the job?
- Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?
I can assure you of his reliability.
- Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.
In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth.
- Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.
They should not have confidence in Tom.
- Onlar Tom'a güvenmemeli
He's a reliable man, you can reckon on him.
- O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
Don't lean on your friends for help.
- Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.
You can rely upon his being punctual.
- Onun dakik olmasına güvenebilirsin.
You cannot rely upon Jim's words since he tries to please everybody.
- O herkesi memnun etmeye çalıştığı için Jim'in sözlerine güvenemezsin.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
- Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.
Mistrust is the mother of safety.
- Güvensizlik güvenliğin anasıdır.
I've always distrusted them.
- Onlara her zaman güvenmedim.
I've always distrusted you.
- Sana her zaman güvenmedim.
His courage impressed me enough for me to trust him.
- Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.
Because I admired his courage, I trusted him.
- Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.
I've been given assurances.
- Bana güvenceler verildi.
I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it.
- Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.
It is more ignominious to mistrust our friends than to be deceived by them.
- Arkadaşlarımıza güvenmemek onlar tarafından aldatılmaktan daha aşağılayıcıdır.