güveni

listen to the pronunciation of güveni
التركية - الإنجليزية

تعريف güveni في التركية الإنجليزية القاموس.

güven
confidence

Public opinion polls are barometers of confidence in the government. - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.

When we are praised, we gain confidence. - Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.

güven
faith

You should have more faith in yourself. - Kendine daha çok güvenin olmalı.

He will not steal my money; I have faith in him. - O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.

güven
trust

Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least. - Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

güven
safety

She kept her valuables in the bank for safety. - Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.

Tom is concerned about Mary's safety. - Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.

güven
reliance
güveni kötüye kullanma
breach of trust
güveni kötüye kullanma
misappropriation
güveni kötüye kullanma
breach of faith
güveni olmak
to have confidence (in)
güveni olmak
to have confidence in
güveni sarsılmak
to lose confidence (in)
güveni sarsılmak
to distrust, to lose confidence (in)
güven
{i} credit

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

Americans have lost their trust in Toyota. - Amerikalılar Toyota'ya olan güvenini kaybettiler.

Tom has absolute trust in Mary. - Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.

güven
rely on

You can certainly rely on him. - Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.

I know you can rely on him for transportation. - Ulaşım için ona güvenebileceğinizi biliyorum.

güven
{f} trusting

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

He's open and trusting. - O açık ve güvenilirdir.

güven
{f} trusted

Tom didn't trust Mary as much as she trusted him. - Onun Tom'a güvendiği kadar çok Tom Mary'ye güvenmiyor.

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

kendine güveni olmayan
diffident
güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

Don't worry. You can count on me. - Merak etme. Bana güvenebilirsin.

When you are in trouble, you can count on me. - Başınız belada olduğu zaman, bana güvenebilirsiniz.

güven
trustworthiness
güven
reliability

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

You can rely upon his being punctual. - Onun dakik olmasına güvenebilirsin.

He is a man you can rely upon. - O, güvenebileceğin bir adamdır.

güven
{f} mistrust

Mistrust is the mother of safety. - Güvensizlik güvenliğin anasıdır.

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

His courage impressed me enough for me to trust him. - Onun cesareti ona güvenmem için beni yeterince etkiledi.

Because I admired his courage, I trusted him. - Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.

güven
affiance
güven
assurance

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
kendine güveni artmak
to take heart
kendine güveni kalmamak
lose one's self confidence
kendine güveni olmayan
distrustful of oneself