He was aware of being watched.
- İzlendiğinin farkındaydı.
I'm aware of the fact.
- Gerçeğin farkındayım.
I think I am the only one awake.
- Sanırım yalnızca ben farkındayım.
He was conscious of her presence.
- Onun varlığının farkındaydı.
I wasn't conscious of anyone watching me.
- Beni izleyen birinin farkında değildim.
We were alive to what was going on.
- Biz ne olduğunun farkındaydık.
We were alive to what was going on.
- Biz ne olup bittiğinin farkındaydık.
We were alive to what was going on.
- Biz ne olduğunun farkındaydık.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
- Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
There are some differences between British English and American English.
- İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
We have to be aware of that.
- Onun farkında olmak zorundayız.
He was unaware of the situation.
- O, durumun farkında değildi.
Tom is unaware of what has happened.
- Tom ne olduğunun farkında değil.
Tom, aware that he would soon have to board the train to Boston, had passionately clung to Mary on the station platform.
- Az sonra Boston trenine binmek zorunda olacağının farkında olan Tom, peronda Meryem'e tutkuyla sarıldı.
Unwittingly he told her all that she wanted to know.
- Farkında olmadan ona bilmek istediğinin hepsini anlattı.
Unwittingly, he told her exactly what she wanted to know.
- Farkında olmadan ona tamda bilmek istediğini anlattı.
We have to be aware of that.
- Onun farkında olmak zorundayız.
We have to be aware of that.
- Onun farkında olmak zorundayız.
It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
- İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
The age gap between them is rather large.
- Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.
Society does not encourage relationships between people who have a large age gap.
- Toplum büyük bir yaş farkı olan insanlar arasında ilişkiyi teşvik etmez.
Tom is well aware of the odds.
- Tom ihtimallerin farkındadır.
Tom noticed something was odd.
- Tom bir şeyin tuhaf olduğunu fark etti.
It doesn't matter to me.
- Benim için farketmez.
It wouldn't matter to me.
- Benim için fark etmez.
The cancer had spread to several organs.
- Kanser farklı organlara yayıldı.
Diversity is what gives us strength.
- Bize güç veren şey farklılıktır.
Tom pretended not to notice.
- Tom fark etmemiş gibi davranıyordu.
Tom didn't seem to notice.
- Tom farkına varmış gibi görünmüyordu.
We have to be aware of that.
- Onun farkında olmak zorundayız.
Tom is well aware of the odds.
- Tom ihtimallerin farkındadır.
Unwittingly, he told her exactly what she wanted to know.
- Farkında olmadan ona tamda bilmek istediğini anlattı.
Unwittingly he told her all that she wanted to know.
- Farkında olmadan ona bilmek istediğinin hepsini anlattı.