Bazı insanlar yemek yemek için yaşarlar. Bazı insanlar ise yaşamak için yerler.
- Manche Menschen leben, um zu essen. Andere hingegen essen, um zu leben.
Sadece yemek yemeyi düşünüyorsun.
- Du denkst nur ans Essen.
Bazı insanlar yemek yemek için yaşarlar. Bazı insanlar ise yaşamak için yerler.
- Manche Menschen leben, um zu essen. Andere hingegen essen, um zu leben.
Yemekler çok güzel görünüyor.
- Das Essen sieht lecker aus.
Yemek yapacak vaktim yok.
- Ich habe keine Zeit, um das Essen zu machen.
Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
- Lack of food had left him weak and exhausted.
Kötü hasat büyük gıda sıkıntısına neden oldu.
- The bad harvest caused massive food shortages.
Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.
- We must provide food and clothes for the victims.
Bu yiyecek sağlıksız.
- This food is unhealthy.
Patatesle yenecek bazı iyi besinler nelerdir?
- What are some good foods to eat with potatoes?
Patatesle iyi gidecek bazı lezzetli besinler nelerdir?
- What are some tasty foods that would go well with potatoes?
Yemek henüz hazır değil.
- The food's not ready yet.
İtalya'da yemekler harikaydı.
- The food was great in Italy.
İtalya'da yemekler harikaydı.
- The food was great in Italy.
Diyetisyenler yemek branşında uzmandırlar.
- Dieticians are experts in the food industry.
Yiyeceklerinizi iyi çiğnemelisiniz.
- You should chew your food well.
Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
- Food and blankets were given to the refugees.
Soja proteinlerle dolu hayvanlar için bir gıda maddesidir.
- Soja is a food for animals that's full of proteins.
My wife likes to eat out, so she doesn't have to cook.
- Meine Frau geht gerne Essen damit sie nicht kochen muss.
I want to eat out tonight.
- Ich möchte heute Abend auswärts essen.