Onlar benim gerçek ebeveynlerim değil.
- Sie sind nicht meine richtigen Eltern.
Benim ebeveynim artık hiç genç değiller.
- Meine Eltern sind nicht mehr ganz jung.
Onun anne ve babasına büyük sevgisi var.
- She has a great affection for her parents.
O, anne ve babasının bilgisi olmadan evlendi.
- She married without her parents' knowledge.
Onlar her zaman ebeveynlerine itaat etmiyorlar.
- They don't always obey their parents.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Yurtdışında okuma kararım ebeveynlerimi şaşırttı.
- My decision to study abroad surprised my parents.
Onlar her zaman ebeveynlerine itaat etmiyorlar.
- They don't always obey their parents.
Tom hastalıklı bir çocuktu ve ana babası tarafından şımartılmıştı.
- Tom was a sickly child and was mollycoddled by his parents.
Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
- Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
My parents keep arguing about stupid things. It's so annoying!
- Meine Eltern streiten sich dauernd wegen Kleinigkeiten. Das regt mich so auf!
My parents would repudiate my brother if they ever found out he was gay.
- Meine Eltern würden meinen Bruder verstoßen, wenn sie herausfänden, dass er schwul ist.