Onlar arasında belirgin bir fark var.
 - There's a distinct difference between them.
Onun nasıl ilerleyeceği konusunda hiçbir belirgin fikri yok.
 - He has no distinct idea of how to proceed.
O iki fikir oldukça farklıdır.
 - Those two ideas are quite distinct.
Onun farklı bir İngilizce aksanı var.
 - She has a distinct English accent.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
 - Height is a distinct advantage in basketball.
O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
 - He advocated abolishing class distinctions.
O yapacak önemli bir ayrım.
 - That's an important distinction to make.