Tom had no way of knowing when Mary would arrive.
- Mary'nin ne zaman varacağını Tom'un bilmesi imkansızdı.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
- Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
In order to study computational linguistics it's necessary to know various languages, however, one also has to be familiar with the use of computers.
- Bilişimsel dil bilimi eğitimi yapmak için çeşitli dilleri bilmek gerekli, ancak, insan bilgisayarların kullanımı da bilmelidir.
Maybe I don't want to know.
- Belki bilmek istemiyorum.
The reporters demanded to know why the mayor wouldn't talk to them.
- Muhabirler, belediye başkanının neden onlarla konuşmak istemediğini bilmek istediler.
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
I want to know who you're going out with tonight.
- Bu gece kiminle çıkacağını bilmek istiyorum.
I want to know if you can go fishing with us next weekend.
- Gelecek hafta sonu bizimle balık tutmaya gidebilip gidemeyeceğini bilmek istiyorum.
Do you know how to play chess?
- Satranç oynamayı biliyor musun?
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
Knowing this is the last time I'll be writing to you is very sad.
- Bunun sana son kez yazıyor olacağımı bilmek çok üzücü.
What do you want to know about my job?
- İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?
I want to know about Tom.
- Tom hakkında bilmek istiyorum.
She wants to know how to lose weight safely.
- Güvenli biçimde nasıl kilo verilir bilmek istiyor.
I'd like to know how to send money to France.
- Fransa'ya nasıl para gönderileceğini bilmek istiyorum.
Do you want to know my guess?
- Tahminimi bilmek ister misin?
Tom wants to know if you remember him.
- Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember Mary.
- Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
I simply have to know.
- Ben sadece bilmek zorundayım.
I have to know the truth.
- Gerçeği bilmek zorundayım.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
Ken is as tall as Bill.
- Ken Bill kadar uzun boylu.
Ken didn't know what to say next.
- Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Mr Hashimoto is known to everyone.
- Bay Hashimoto herkes tarafından bilinir.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
Tom wanted to know if I could speak French.
- Tom Fransızca konuşabilip konuşamayacağımı bilmek istedi.
Tom speaks French and also speaks English.
- Tom Fransızca bilmektedir ve ayrıca İngilizce bilmektedir.
Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
- Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.
I couldn't tell Tom what he wanted to know.
- Tom'a bilmek istediği şeyi söyleyemedim.