Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
- Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
You may not want to know.
- Bilmek istemeyebilirsin.
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
I want to know who you were with this afternoon.
- Bu öğleden sonra kimle birlikte olduğunu bilmek istiyorum.
I want to know who you're going out with tonight.
- Bu gece kiminle çıkacağını bilmek istiyorum.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
Do you know how to play chess?
- Satranç oynamayı biliyor musun?
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
Knowing where the fire escape is in a hotel may save your life.
- Bir otelde yangın kaçışının nerede olduğunu bilmek hayatınızı kurtarabilir.
I want to know about Tom.
- Tom hakkında bilmek istiyorum.
What do you want to know about my job?
- İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?
Do you really want to know how tough I am?
- Gerçekten ne kadar canı pek olduğumu bilmek ister misin?
Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
- Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?
Do you want to know my guess?
- Tahminimi bilmek ister misin?
Tom wants to know if you remember Mary.
- Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember him.
- Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
I have to know the truth.
- Gerçeği bilmek zorundayım.
I simply have to know.
- Ben sadece bilmek zorundayım.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
I invited Ken, Bill and Yumi.
- Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
Ken is as tall as Bill.
- Ken Bill kadar uzun boylu.
Mr Hashimoto is known to everyone.
- Bay Hashimoto herkes tarafından bilinir.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
He speaks two languages besides English.
- İngilizcenin yanı sıra iki dil bilmekte.
I just wish I knew how to speak French.
- Ben sadece nasıl Fransızca konuşacağımı bilmek istiyorum.
Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
- Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.
I'll tell you everything that you want to know.
- Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.