I evidently don't get out enough.
- Belli ki yeterince dışarı çıkmıyorum.
It's evident that you told a lie.
- Yalan söylediğin belli.
Apparently, Tom doesn't like Mary.
- Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
It's apparent that you don't want to help me anymore.
- Artık bana yardım etmek istemediğin belli.
I am attracted to a certain boy in my class.
- Bizim sınıfta belli bir çocuktan etkileniyorum.
After a certain point, everything became a little more difficult.
- Belli bir noktadan sonra her şey biraz daha zor oldu.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
It is not clear who wrote this letter.
- Bu mektubu kimin yazdığı belli değildir.
Whether she will agree or not is not clear.
- Katılıp katılmayacağı belli değil.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Everything will be decided on Monday.
- Her şey pazartesi günü belli olacak.
It is plain that you are to blame.
- Senin suçlanacağın belli.
Tom was obviously in pain.
- Tom'un acı içinde olduğu belliydi.
Tom was obviously a rich man.
- Tom'un zengin bir adam olduğu belliydi.