I evidently don't get out enough.
- Belli ki yeterince dışarı çıkmıyorum.
It is evident that he did it.
- Onun onu yaptığı bellidir.
It's apparent that you don't want to help me anymore.
- Artık bana yardım etmek istemediğin belli.
Apparently, Tom doesn't like Mary.
- Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
He was taken care of by a certain young doctor.
- Ona belli bir genç doktor tarafından bakıldı.
I am attracted to a certain boy in my class.
- Bizim sınıfta belli bir çocuktan etkileniyorum.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
It's clear that you're wrong.
- Senin hatalı olduğun bellidir.
He is a teacher, as is clear from his way of talking.
- Onun konuşma şeklinden açıkça belli olduğu için, o bir öğretmendir.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Everything will be decided on Monday.
- Her şey pazartesi günü belli olacak.
It is plain that you are to blame.
- Senin suçlanacağın belli.
Her implication in the crime was obvious.
- Onun suça karıştığı belliydi.
Tom was obviously in pain.
- Tom'un acı içinde olduğu belliydi.