Tom couldn't even answer the simple questions.
- Tom basit sorulara bile cevap veremedi.
He couldn't do even simple arithmetic.
- O, basit aritmetiği bile yapamadı.
You always take things too easy.
- Şeyleri her zaman çok basite alıyorsun.
This book is so easy that a child can read it.
- Bu kitap bir çocuğun okuyabileceği kadar çok basittir.
Tom said something crude about the way Mary was dressed.
- Tom Mary'nin giyinme tarzı hakkında basit bir şey söyledi.
The method was crude, but very effective.
- Yöntem basit ama çok etkiliydi.
It's basically quite simple.
- Bu aslında oldukça basit.
Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users.
- Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.
Digital cameras aren't as good as rudimentary cameras.
- Dijital fotoğraf makineleri basit kameralar kadar iyi değildir.
Mary wore a plain white dress.
- Mary basit bir beyaz elbise giydi.
Fadil got away with murder. Plain and simple.
- Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
Is there a simpler amino acid than glycine?
- Glisinden daha basit bir amino asit var mı?
Everything was simpler in those days.
- O günlerde her şey daha basitti.
Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users.
- Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.
That's a pretty straightforward question.
- Bu oldukça basit bir soru.
Now that was a simplistic answer.
- Şimdi bu basit bir cevaptı.