2200 dollars have been allocated for expenses.
 - Giderler için 2200 dolar ayrıldı.
Allocate a room for research purposes.
 - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
 - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
What separates Guangdong from Guangxi?
 - Guangdong'u Guangxi'den ne ayırıyor?
You can't separate language from culture.
 - Dili kültürden ayıramazsınız.
I'm not disconnecting their printers.
 - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Tom budgeted three hundred dollars for the party.
 - Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.
I will love you for better for worse till death us do part.
 - Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.
I didn't detach them.
 - Ben onları ayırmadım.
We should have phoned ahead and reserved a table.
 - Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.
We ought to have phoned ahead and reserved a table.
 - Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
 - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
 - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
Dan disconnected Linda from her respirator.
 - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
I'm not disconnecting their printers.
 - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
I'd like to reserve a table for four at six.
 - Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.
I'd like to reserve a seat on this train.
 - Bu trende yer ayırtmak istiyorum.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
 - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Because they had no time to spare, they hurried back to town.
 - Ayıracak zamanları olmadığından dolayı aceleyle kasabaya geri döndüler.
Tom has time to spare.
 - Tom'un ayıracak zamanı vardı.
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
 - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
English is one language separating two nations.
 - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
The mother separated the fighting children.
 - Anne dövüşen çocukları ayırdı.
Tom separated the items into three piles.
 - Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
 - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
 - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
 - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
We dissected a frog to examine its internal organs.
 - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
 - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
The original and the copy are easily distinguished since the one is much more vivid than the other.
 - Biri diğerinden çok daha canlı olduğundan, orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.