Yemek henüz hazır değil.
 - The food's not ready yet.
Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar.
 - Scientists haven't found a cure for cancer yet.
Sonunda gerçeği öğrenecek.
 - He is yet to know the truth.
Sonunda soğuk algınlığın bitti mi?
 - Are you over your cold yet?
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
 - As yet, everything has been going well.
Şimdiye kadar hiçbir kazağı bitirmedim.
 - As yet, I have not completed the sweater.
Tom'un şu anda onu yapmak için hazır olduğundan emin değilim.
 - I'm not sure Tom is ready to do that yet.
Şu anda hiç planın var mı?
 - Do you have any plans yet?
Hangi yöntemin daha iyi olduğunu henüz tartışmadık.
 - We have not yet discussed which method is better.
Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!
 - Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber!
Şu anda, yine de görüş birliğine varılmalı.
 - At present, consensus has yet to be reached.
Güneş parlıyordu, yine de hava soğuktu.
 - The sun was shining, yet it was cold.
Tom gelmek için söz verdi, ama henüz gelmedi.
 - Tom promised to come, but hasn't showed up yet.
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
 - He promised to come, but hasn't turned up yet.
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
 - Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Ülke bölünür ancak dağlar ve ırmaklar vardır.
 - The country is divided, yet there are mountains and rivers.