arkadaş

listen to the pronunciation of arkadaş
التركية - الإنجليزية
{i} friend

My friend studies Korean. - Arkadaşım Korece çalışıyor.

I have a friend who loves me. - Beni seven bir arkadaşım var.

buddy

He's my old drinking buddy. - O benim eski içki arkadaşım.

If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser. - Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.

mate

He is my working mate. - O benim iş arkadaşımdır.

They want to choose their mates by their own will. - Arkadaşlarını kendi istekleriyle seçmek istiyorlar.

bud

If you buddy up to everybody and anybody, pretty soon people will think you're just a people-pleaser. - Eğer herkesle ve herhangi biriyle arkadaş olursan, çok geçmeden insanlar senin insanları memnun eden biri olduğunu düşünecekler.

They're buddies from my technical school. - Onlar benim teknik okuldan arkadaş.

pal

She has a few pen pals. - Onun birkaç mektup arkadaşı var.

I halved the money with my pal. - Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.

companion

He has been a good companion to me. - O bana iyi bir arkadaş olmuştur.

My companions were watching me in silence and, unlike other times when my wonder had made them laugh, they remained serious. - Arkadaşlarım beni sessizce izliyorlardı ve, benim şaşkınlığımın onları güldürdüğü diğer zamanların aksine , onlar ciddi kaldılar.

comrade

The young man bade farewell to his comrades and relatives. - Genç adam arkadaşlarını ve akrabalarını uğurladı.

He was angered by the murder of their comrades. - O, arkadaşlarının cinayetiyle kızdırıldı.

chap
fellow

He seems to be a nice fellow. - O, güzel bir arkadaş gibi görünüyor.

He was a good fellow at heart. - Kallben iyi bir arkadaştır.

associate

I don't associate with people like Tom. - Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.

bedfellow
chum
brother

He's a friend of my brother's. - O, erkek kardeşimin bir arkadaşıdır.

She fell in love with her friend's brother. - Arkadaşının erkek kardeşine âşık oldu.

feller

He's a smart little feller. - O zeki küçük bir arkadaştır.

You're a mighty good feller. - Sen güçlü iyi bir arkadaşsın.

compeer
familiar

My parents are familiar with her friend. - Ebeveynlerim onun arkadaşını tanıyorlar.

consociate
helpmeet
friend, fellow, mate, crony, pal, chap; companion
sidekick; helpmate
connection
(Argo) homeboy
fella
(Argo) bloke
intimate

We're intimate friends. - Biz samimi arkadaşlarız.

cohort
(Argo) mellow
spouse
sidekick
company

A person is known by the company he keeps. - Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.

I advise you not to keep company with Tom. - Tom'la arkadaşlık etmemeni tavsiye ederim.

date

I'm going on a date with my boyfriend today, so I've been in a very good mood since this morning. - Bugün erkek arkadaşımla çıkıyorum, bu yüzden bu sabahtan beri çok iyi bir ruh hali içindeyim.

Tom discovered that Mary had dated his best friend. - Tom Mary'nin onun en iyi arkadaşıyla flört ettiğini keşfetti.

pard

I pardoned my friend for his poor manners. - Kötü davranışları için arkadaşımı affettim.

comate
ally
partner

Who is your dance partner? - Dans arkadaşınız kim?

Tom doesn't have a partner. - Tom'un bir hayat arkadaşı yok.

colleague

Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues. - Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.

He made the plan along with his colleagues. - Planı iş arkadaşlarıyla birlikte yaptı.

matey
confrere
luv
socius
mac

Macedonia and Bulgaria are not friends. - Macedonya ve Bulgaristan arkadaş değildir.

Mac is my friend. He likes dogs very much. - Mac, benim arkadaşım. O, köpekleri çok sever.

kamerad
amigo
pardner
cobber
{i} helpmate
arkadaş çevresi
entourage
arkadaş canlısı
friendly

Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person. - Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.

All the students in my class are friendly. - Sınıfımdaki bütün öğrenciler arkadaş canlısı.

arkadaş canlısı
sociable
arkadaş canlısı
genial, friendly
arkadaş grubu
crowd
arkadaş çevresi
company
arkadaş canlısı
Companionable, sociable, friendly
arkadaş olarak
as a friend
arkadaş olma
make friends
arkadaş olmak
Make friends with someone
arkadaş canlısı
one who values friendship
arkadaş canlısı
companionable
arkadaş canlısı
friendly, companionable, sociable, social
arkadaş kalmak
keep friends
arkadaş olan
associate
arkadaş olmak
keep smb. company
arkadaş olmak
to become friends, to make friends (with), to be friends (with)
arkadaş olmak
make friends with

I did my best to make friends with Tom. - Ben Tom ile arkadaş olmak için elimden geleni yaptım.

It is interesting to make friends with a foreigner. - Bir yabancı ile arkadaş olmak ilginçtir.

arkadaş olmak
make friends

I want to make friends with your sister. - Kız kardeşinle arkadaş olmak istiyorum.

I want to make friends with Nancy. - Nancy ile arkadaş olmak istiyorum.

arkadaş olmak
to become friends

Children always find a reason to become friends. - Çocuklar her zaman arkadaş olmak için bir neden bulur.

arkadaş olmak
pal up with
arkadaş olmak
consociate
arkadaş olmak
pal up
arkadaş olmak
be friends with

I don't want to be friends with you. - Seninle arkadaş olmak istemiyorum.

Tom wants to be friends with Mary. - Tom Mary ile arkadaş olmak istiyor.

arkadaş çevresi
circle of friends
arkadaşlar
friends

Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time. - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.

I spent the whole afternoon chatting with friends. - Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.

arkadaşlar
{i} folks

Do you folks need anything? - Siz arkadaşların bir şeye ihtiyacı var mı?

Where are Tom's folks? - Tom'un arkadaşları nerede?

arkadaş olmak
friends

I want to make friends with your sister. - Kız kardeşinle arkadaş olmak istiyorum.

I want to make friends with Nancy. - Nancy ile arkadaş olmak istiyorum.

arkadaş olmak
befriend
yakın arkadaş
close friend

Tom and Mary are close friends. - Tom ve Mary yakın arkadaşlar.

Tom and Mary were close friends. - Tom ve Mary yakın arkadaşlardı.

arkadaş olmak
(Argo) down
arkadaş olmak
friends with

I don't want to be friends with you. - Seninle arkadaş olmak istemiyorum.

Tom wants to be friends with Mary. - Tom Mary ile arkadaş olmak istiyor.

arkadaşlar
kid

He was the kind of kid who was always showing off to his classmates. - Her zaman sınıf arkadaşlarına gösteriş yapan türde bir çocuktu.

Tom and Mary have been friends since they were kids. - Tom ve Mary çocukluklarından beri arkadaşlar.

biriyle arkadaş olmak
take up with
kız arkadaş
girlfriend

I ran into your girlfriend. - Kız arkadaşına doğru koştum.

His girlfriend is Japanese. - Onun kız arkadaşı Japon.

kız arkadaş
girl friend

He proposed to his girl friend with a ring he had stolen from a local jewelry. - O yerel bir kuyumcudan çaldığı bir yüzükle kız arkadaşına evlenme teklif etti.

kız arkadaş
(Argo) squeeze
satmak (arkadaş vb)
(Argo) sell out
arkadaş canlısı
jovial
arkadaş canlısı
social

Cats are social animals. - Kediler arkadaş canlısı hayvanlardır.

arkadaş canlısı
chummy
arkadaşlar
buddies

Tom drinks beer with his buddies at the local bar every weekend. - Her hafta sonu Tom arkadaşlarıyla bir yerel barda bira içer.

Tom and I are drinking buddies. - Tom ve ben içki arkadaşlarıyız.

arkadaşlar
company

I really enjoy your company. - Gerçekten senin arkadaşlarınla eğleniyorum.

All the doctors say that I shouldn't drink coffee, but, despite that, I do have a bit now and then when I'm in good company. - Bütün doktorlar kahve içmemem gerektiğini söylüyorlar ama buna rağmen, sevdiğim arkadaşlarımla beraberken ara sıra birazcık içiyorum.

Gerçek arkadaş kara günde belli olur
(Atasözü) A friend in need is a friend indeed
benim arkadaş
my friend
canciğer arkadaş
chum
yakın arkadaş olmak
chum
arkadaş olmak
pal
arkadaşlar
entourage
arkadaşlar
the kids
bayan arkadaş
lady friend
devamlı arkadaş
consant companion
erkek arkadaş
boyfriend

She has too many boyfriends. - Onun bir sürü erkek arkadaşı var.

Her boyfriend is an idiot. - Onun erkek arkadaşı aptal.

eski bir arkadaş
a friend of old
güvenilir arkadaş
a tried friend
kalıcı arkadaş
steady
kız arkadaş
girl, girlfriend
kız arkadaş
girl

His girlfriend is Japanese. - Onun kız arkadaşı Japon.

Tom and his girlfriend are in the same class. - Tom ve kız arkadaşı aynı sınıfta.

kız arkadaş
popsy wopsy
kız arkadaş
popsy
kız arkadaş
lassie
kız arkadaş
steady

Do you have a steady girlfriend? - Sürekli çıktığın bir kız arkadaşın var mı?

I have a steady girlfriend. - İstikrarlı bir kız arkadaşım var.

kız arkadaş
lass
okuldan arkadaş
schoolfellow
okuldan arkadaş
schoolmate
ortak arkadaş
mutual friend

Tom and Mike became acquainted through their mutual friends. - Tom ve Mike ortak arkadaşları sayesinde arkadaş oldular.

Tom and Mary have several mutual friends. - Tom ve Mary'nin birkaç ortak arkadaşı var.

samimi arkadaş
familiar
sen nerelisin arkadaş
where are you from my friend
uyumlu arkadaş
(Argo) a brick
yakın arkadaş
alter ego
yakın arkadaş
boon companion
yakın arkadaş
intimate
yakın arkadaş
close friend, chum
yakın arkadaş
crony
yakın arkadaş olmak
be great chums
yeni arkadaş
jackaroo
التركية - التركية
Bir ortamda birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik: "Nedret'in arkadaşları bizi nezaketen davet ettiler."- M. Yesarî
Bir işte birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik, yâren
Birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her biri
bektâş
(Osmanlı Dönemi) ADİD
enise
refik
yaren
semir
arkadaş canlısı
Arkadaşlığa değer veren, arkadaşlarına çok düşkün (kimse)
arkadaş olmak
Bir kimseyle dostluk kurmak, içten olmak
Arkadaş olmak
(Osmanlı Dönemi) TEMALÜ'
Arkadaşlar
rüfeka