O ülke, Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri kesti.
 - That country broke off diplomatic relations with the United States.
Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
 - As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
 - I don't see any relation between the two problems.
Onların ikisi arasındaki ilişkiler nasıl gidiyor?
 - How are relations between the two of them going?
O, onun uzak bir akrabasıdır.
 - He is a distant relation of hers.
Onunla akrabalığınız nedir?
 - What's your relation with him?
En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
 - Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
 - I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
Tom bir ilişkiyle ilgilenmiyor.
 - Tom isn't interested in a relationship.
This relation uses the customer's social security number as a key.