a glass container used to store and display items in a shop or museum or home

listen to the pronunciation of a glass container used to store and display items in a shop or museum or home
الإنجليزية - التركية

تعريف a glass container used to store and display items in a shop or museum or home في الإنجليزية التركية القاموس.

case
(fiil) gözetlemek, dikizlemek, kutulamak, yerine koymak (kasa, kilif vb.), kaplamak, ciltlemek, örtmek
case
(isim) durum, husus, olay, sorun, dava, hukuksal olay, kanıt, delil, görüş, neden, hasta, tuhaf tip, kasa, kutu, çanta, valiz, kap, kılıf, mahfaza, kovan
case
{i} hukuksal olay
case
vaziyet
case
(Askeri) (DOD, IADB) VAKA (AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI; AMERİKAN SAVUNMA KURULU): 1. Kendi bütünlüğü içinde bir istihbarat harekatı. 2. Kişilerin, hareket tarzının ve amaçların dahil edildiği bir istihbarat harekatı gelişmesinin kaydı
case
sorun

Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var. - You have a serious case of sunburn.

Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım. - I'll always stand by you in case of trouble.

case
durum

Her durumda, bu seni ilgilendirmez. - In any case, it's none of your business.

Durumla başa çıkmak benim için zor. - It is difficult for me to handle the case.

case
çanta

Makyaj çantamı bulamıyorum. - I can't find my vanity case.

Tom bir spor çantası ve bir gitar çantası taşıyordu. - Tom was carrying a duffel bag and a guitar case.

case
olay

O, on olayın dokuzunda hatalıdır. - She is wrong in nine cases out of ten.

Onun olayla bir ilgisi yoktu. - He had nothing to do with the case.

case
kutu

Tom saksafonu için yeni bir kutu aldı. - Tom bought a new case for his saxophone.

Tom CD'yi kutusundan çıkardı ve onu çalara taktı. - Tom took the CD from its case and inserted it in the player.

case
{i} kın
case
{f} örtmek
case
{f} kutulamak
case
{i} kanıt

Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır. - The police have uncovered new evidence related to the case.

case
{i} kovan

Polis cesedin yanında bir mermi kovanı buldu. - The police found a cartridge case next to the body.

case
{i} tuhaf tip
case
{i} kılıf

Yeni bir gitar kılıfı satın almak istiyorum. - I want to buy a new guitar case.

Tom gitarı kılıfından çıkardı ve çalmaya başladı. - Tom took his guitar out of its case and started playing.

case
{i} kutu, sandık
case
{i} kasa

Polis kasanın içine bakmaya karar verdi. - The police have decided to look into the case.

Bilgisayar kasanıza uygun fan ve radyatör takın. - Install properly the fans and radiator in your computer case.

case
{i} valiz

Ona, bu valizi üst kata taşıtacağım. - I'll get him to carry this case upstairs.

الإنجليزية - الإنجليزية
case
showcase
a glass container used to store and display items in a shop or museum or home

    الواصلة

    a glass con·tain·er used to store and dis·play items in a shop or mu·se·um or home

    التركية النطق

    ı gläs kınteynır yuzd tı stôr ınd dîspley aytımz în ı şäp ır myuziım ır hōm

    النطق

    /ə ˈglas kənˈtānər ˈyo͞ozd tə ˈstôr ənd dəˈsplā ˈītəmz ən ə ˈsʜäp ər myo͞oˈzēəm ər ˈhōm/ /ə ˈɡlæs kənˈteɪnɜr ˈjuːzd tə ˈstɔːr ənd dɪˈspleɪ ˈaɪtəmz ɪn ə ˈʃɑːp ɜr mjuːˈziːəm ɜr ˈhoʊm/
المفضلات